HEMEN baştan söyleyeyim ki ben bu davaya inanmıyorum...

Yargılananların ceza alacağına da inanmıyorum.

Bu bir oyundur.

Asıl yapılmak istenen başka oyunların üstünü örtmektir.

''Bakın darbecileri de yargı önüne çıkardık'' övünmelerine yol ve zemin hazırlamaktır.

İnanmıyorsanız Başbakan Erdoğan'ın; davanın başlamasının hemen ardından yaptığı açıklamalara bakın...

İsterseniz geçmişe de bir göz gezdirin.

Erdoğan'ın bugün hesaplaşmaktan bahsettiği 12 Eylül cuntasının şefi Kenan Evren'in hayranı olduğu ortaya çıktı.

Gazetelerde yayınlanan ve tekzip de edilmeyen haberlere göre Erdoğan, 2003'de Evren'e saygıda kusur etmemiş, "Paşam, bu ülkenin sizin gibilere ihtiyacı var" diye övgüler de yağdırmış.

Herhalde dün dündür bugünse bugün siyaseti...

12 Eylül'ün 2 başaktörü Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya yargılanıyor…

İkisi de yargı önüne çıkmadı...

Çünkü yaşları ilerlemiş ve hastalar…

Sadece iki başaktör var yaşayan darbeciler arasında...

YA DİĞERLERİ...

PEKİ işkenceci polisler, MİT mensupları, gardiyanlar, yargıçlar, savcılar nerede?

"İşkence yok" raporu veren doktorların da aralarında bulunduğu çok sayıda kamu görevlisi nerede?

Şimdi onlar için de Sivas gibi ''Zaman aşımı'' denmesin...

Ankara Barosu Başkanı Metin Feyzioğlu ise işkencenin bir insanlık suçu olduğunun altını çizerek"Darbeciler 32 yıldır işkenceye azmettirmekten veya işkence yaptılarsa işkenceden yargılanabilirlerdi. Bu konuda anayasa değişikliğine gerek yoktu. Ama bu yapılamadı. İşkence suçuyla ilgili bir zamanaşımı sorunu yoktur" değerlendirmesi yapıyor.

Feyzioğlu, davaların iddia edilen fiiller arasında bağlantı bulunması, sanıkların eyleminin aynı olması gibi hallerde birleştirilebileceğini, bunun mahkemenin takdirinde olduğunu söylüyor.

BUNLAR SENİN ESERİN NETEKİM...

12 EYLÜL değerleriyle yetişen kuşak sorgulayamamayı, derinlemesine düşünememeyi, kendine güvensizliği, tarihine boşvermişliği, 12 Eylül'e borçludur.

Bu kuşak, tam da kişiliğinin gelişme çağında sıradağlar büyüklüğünde kitapların yakıldığını gördü.

Bir akrabasının ya da yakınının anlaşılmaz biçimde sakatlandığına tanıklık etti.

Hiçbir yerde, hiçbir biçimde kendini bulamadı, hâlâ da bulabildiğini sanmıyorum.

Bugün halkımız, politikadan uzak duruyorsa, geçler kitap-gazete okumuyorsa ve de televizyonlarda neidüğü belirsiz programlara yöneliyorsa, hep bu ''Netekim cumhuriyeti"nin eseridir.

 

BUNUN HESABI SORULMALI...

 

ÜZERİNDEN 32 yıl geçmiş olsa da, 1 milyon 680 bin kişinin fişlendiği; 650 bin kişinin gözaltına alınıp, hepsinin işkenceden geçirildiği; 388 bin kişiye pasaport yasağı konduğu; 210 bin dava açılıp, 7 bin ölüm cezasının istendiği; 517 ölüm cezası verilip, 50 kişinin asıldığı; 171 kişinin işkencede can verdiği; 14'ü açlık grevlerinde olmak üzere 299 kişinin cezaevlerinde hayatını kaybettiği; 16 kişinin "kaçarken (!)" vurulduğu, 43 kişinin "resmen (!)" intihar ettiğinin açıklandığı; 30 bin kişinin "sakıncalı (!)" olduğu için işten, 14 bin kişinin ise yurttaşlıktan atıldığı; 937 filmin "sakıncalı (!)" bulunduğu için yasaklanıp, 39 ton gazete, dergi, kitabın imha edildiği; 400 gazeteci için toplam 4 bin yıl hapis cezasının istendiği; 23 bin 677 derneğin kapatıldığı; gazetelerin yayınının toplam 300 gün durdurulduğu bir dönem, bir askeri darbe ve diktatörlük unutulabilir mi?

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin dediği gibi, ''12 Eylül işkenceleri, boğazına yağlı urgan geçirilip şehit edilen dokuz arkadaşımız hiç unutulur mu?"

ABD yönetiminin "Our boys" (Bizim çocuklar) diye söz ettiği cuntanın şefinin daha 18 yaşını bile doldurmamış çocukların asılmasını meydanlarda verdiği nutukta, "Ne yapalım yani, asmayıp da besleyelim mi" diyen kan dondurucu savunması unutulabilir mi?

İktidarı devretmek niyetiyle kurdurdukları Milliyetçi Demokrasi Partisi'nin başına getirdikleri emekli Orgeneral Turgut Sunalp'in işkence iddialarına karşı çıkıp, copla tecavüze gerek olmadığını açıklarken, ''Copa ne gerek var, elimizde taş gibi genç askerler var'' demesi unutulabilir mi?

Ben unutmuyorum...

Ya siz?