BUGÜN 12 Eylül... Daha çok işkenceler, baskılar ve yasaklarla akla gelen 12 Eylül 1980 askeri darbesini, bugünkü gençlik hatırlamaz. Ancak bugün önümüze gelen sorunların büyük bölümü o yılların eseri.

Bu kara kâbusun üzerinden 29 yıl geçmesine rağmen hâlâ kara perde aralanamadı. Aralanacağını da sanmıyorum.Türkiye'de bazı kesimler ''ihtilale hazırlanıyorlardı'' sendromunu yaşıyor. Ancak 12 Eylül ihtilalini yapanlara dokunulamıyor. Hatta ihtilalcibaşı Köşk'te ağırlanıyor.

Hâlâ binlerce cadde, okul, kuruluş, Evren'in adını taşıyor.

Anayasa'yı allak-bullak edenler; nedense ihtilalcileri koruyan geçici 15. maddeyi kaldıramıyor, ya da kaldırmıyor.

1982 Anayasası'nın geçici 15. maddesi ne diyor önce ona bir bakalım: Bu maddeye göre 1980-1983 dönemi arasında görev yapan Milli Güvenlik Konseyi üyeleri, Danışma Meclisi, Kurucu Meclis ve emniyete kadar uzanan bürokrasi; ömür boyu dokunulmazlık kazanmıştır. Yani darbeyi yapan, uygulayan, işbirliği yapan herkes...

O dönem idam edilen, evinden alınıp kaybolan, işkence gören, yıllarca hapiste yargılanmak için bekleyen insanlarımızın hayatlarıyla oynayanlar, hâlâ el üstünde tutuluyor, korunuyor, yargılanmıyor.

CEVAP BEKLEYEN SORULAR...

NE diyor Kenan Evren: "Referandum yapın. Eğer halk 'evet yargılansın' derse bu işi yargıya bırakmam intihar ederim. Çünkü bu kara lekeyle yaşayamam."

İhtilalciler, iki eli balda yaşamayı sürdürürken, kimse de soramıyor: 67 ilde sıkıyönetim olduğu 11 Eylül günü Türkiye'yi kan götürüyordu. Ne oldu da 12 Eylül günü bıcak gibi kesildi? İhtilali yapanlar, daha sonra hangi engin fikirleri karşılığında holdinglerin, bankaların yönetim kurulunda görev aldı. 5. sınıf barlarda gitar çalanlar, damat olunca nasıl oldu da milyarder oldu? Dünyanın en zengin generalleri arasına giren ihtilalciler, bu parayı nasıl elde ettiler?

17 yaşındaki çocuklar neden idam edildi? Muz cumhuriyetleri bile ihtilalcilere hesap sorarken, bizde neden kimsenin kılı kıpırdamaz?

BUNLAR SENİN ESERİN NETEKİM...

12 EYLÜL değerleriyle yetişen kuşak sorgulayamamayı, derinlemesine düşünememeyi, kendine güvensizliği, tarihine boşvermişliği, 12 Eylül'e borçludur.

Bu kuşak, tam da kişiliğinin gelişme çağında sıradağlar büyüklüğünde kitapların yakıldığını gördü. Bir akrabasının ya da yakınının anlaşılmaz biçimde sakatlandığını gördü. Hiçbir yerde, hiçbir biçimde kendini bulamadı, hâlâ da bulabildiğini sanmıyorum.

Bugün halkımız, politikadan uzak duruyorsa, geçler kitap okumuyorsa ve televoleye yöneliyorsa hep bu ''Netekim cumhuriyeti''nin eseridir.

BUNUN HESABINI KİM VERECEK?

ÜZERİNDEN 29 yıl geçmiş olsa da, 1 milyon 680 bin kişinin fişlendiği; 650 bin kişinin gözaltına alınıp, hepsinin işkenceden geçirildiği; 388 bin kişiye pasaport yasağı konduğu; 210 bin dava açılıp, 7 bin ölüm cezasının istendiği; 517 ölüm cezası verilip, 50 kişinin asıldığı; 171 kişinin işkencede can verdiği; 14'ü açlık grevlerinde olmak üzere 299 kişinin cezaevlerinde hayatını kaybettiği; 16 kişinin "kaçarken (!)" vurulduğu, 43 kişinin "resmen (!)" intihar ettiğinin açıklandığı; 30 bin kişinin "sakıncalı (!)" olduğu için işten, 14 bin kişinin ise yurttaşlıktan atıldığı; 937 filmin "sakıncalı (!)" bulunduğu için yasaklanıp, 39 ton gazete, dergi, kitabın imha edildiği; 400 gazeteci için toplam 4 bin yıl hapis cezasının istendiği; 23 bin 677 derneğin kapatıldığı; gazetelerin yayınının toplam 300 gün durdurulduğu bir dönem, bir askeri darbe ve diktatörlük unutulabilir mi?

ABD yönetiminin "Our boys" (Bizim çocuklar) diye söz ettiği cuntanın şefinin daha 18 yaşını bile doldurmamış çocukların asılmasını meydanlarda verdiği nutukta, "Ne yapalım yani, asmayıp da besleyelim mi?" diyen kan dondurucu savunması unutulabilir mi?

İktidarı devretmek niyetiyle kurdurdukları Milliyetçi Demokrasi Partisi'nin başına getirdikleri emekli orgeneral Turgut Sunalp'in işkence iddialarına karşı çıkıp, copla tecavüze gerek olmadığını açıklarken, ''Copa ne gerek var, elimizde taş gibi genç askerler var'' demesi unutulabilir mi?

Ben unutmuyorum... Ya siz?