50 yıl önce 7 yaşındaydım ben.

Futbola ilgili duymaya başlamıştım. Beşiktaşlı olmuştum ama diğer takımları ve Milli Takımı da yakından takip etmeye başlamıştım.

Hele Avrupa maçlarında sadece gönlümü verdiğim takımın değil, tüm takımlarımızın başarılı olmasını ister, heyecanla sonucunu beklerdim.

Ama istisnalar hariç hayal kırıklığı yaşadım hep.

"Avrupa Avrupa duy sesimizi, işte bu Türkler'in ayak sesleri!" tezahüratını ezberledik hep birlikte ama...
50 yıldır ayak seslerini duyurmaktan öteye geçemedik ne yazık ki!

Galatasaray'ın UEFA Kupası'nı kazanması tesellimiz olmaktan öteye gidemedi.

A Milli Takımmız'ın dünya 3. olması da öyle. Dünyada hiçbir ülkenin 2. olmayı bile hatırlamadığı futbolda biz o 3.'lüğü unutamadık; çünkü daha ileriye çıkamadık bir türlü.

Her başarısızlıktan sonra da teknik direktörlerimizden veya kulüp yöneticilerimizden hep aynı nakaratı duyduk:

 

- Geleceğin takımını hazırlıyoruz biz!

Şimdi 57 yaşındayım. Geleceğin takımına ben bir türlü yetişemedim. Bugün 7 yaşında olanlar yetişir umarım.

Ligimizde de aynı sözü duyuyoruz sık sık.

Sezona paraları saçarak başlayan, dünyanın her yanından futbolcuları toplayan, burnundan kıl aldırmayan teknik direktörleri takımın başına koyan kulüp takımlarımızdan başarısız olanının bahanesi hep aynı: Geleceğin takımını kuruyoruz!

Oysa bakıyorsun takıma, yaş ortalaması 35! Ama geleceğin takımı hazırlanıyor. Bugünü düşünen nedense olmuyor.

Şimdi diyeceksiniz ki; nereden çıktı bu konu.

Beşiktaş'ın Gaziantep deplasmanındaki futbolunu izlerken çıktı!

Sahada oynanan ve adına "Futbol" denen bu oyunu takımlar öyle oynadı ki; inanın insanı futboldan soğutur!

Sadece bu maçla ilgili değil bu sezonki gözlemim.

Diğer maçlarda da aynı durum söz konusu.

Galatasaray da öyle, Fenerbahçe'de de, Trabzonspor'da da...

Diğer kulüplerimiz de farklı değil.

Genellikle önce gol yemeyelim diye sahaya çıkan takımlar... Bir gol atıp üstüne yatmaya çalışanlar...

Takımın öne geçti mi; tamam! En ufak bir dokunuşta mermi yemiş gibi feryat ederek yerde çırpınan futbolcular, zaman çalmak için binbir türlü numaralar, adına teknik direktör denen tecrübeli (!) hocalarımızın kenarda yaptığı saçmalıklar!

Al birini, vur ötekine!

Hepsi birbirinin benzeri; insanı futboldan soğutmak için çalışıyorlar sanki.

Bu kötü futbolu pandemi, koronavirüs, seyircisizlik gibi bahanelerle savunmasın kimse! Avrupa'da da seyircisiz maçlar; onlarınki ne?

Eskiden bugünkü imkanlarımız yoktu. Avrupa'da futbol nasıl bilmiyorduk. Bizimkilerin futbolunu yutuyor, iyi oynuyorlar diye kazanınca seviniyorduk.

Artık devir değişti. Şimdi yutmuyoruz!

Çünkü Avrupa liglerini de televizyonlardan izliyoruz.

Eğer İngiltere, Almanya gibi ülkelerde oynanan futbolsa bizimki ne?

Eğer bizimki futbolsa onlarınki ne?

Arada öyle fark var ki; siyahla beyaz gibi!

Bu durum sadece sahadaki futbolla ilgili değil. Kulüp yönetimleri de felaket!

Kulüplerin neredeyse tamamı gırtlağına kadar borçlu.

Saçma sapan futbolculara ve menajerlerine verilen - ya da verilmiş gibi kulüp kasasından çıkan - paralar yüzünden iki yakaları bir türlü bir araya gelmiyor.

Milyonlarca eurolar havada uçuşuyor ama ortada 5 kuruş etmeyen bir futbol var.

20 metreye pas atamayan, savunma nedir anlamayan, hücumu bilmeyen, korner bile kullanamayan futbolculara milyonlarca euro sayan, reklamını yaptıktan sonra da çekip giden yöneticileri ne yapmalı; bilmiyorum!

Yıllardır aynı kısır döngü, neden kırılmıyor; anlayamıyorum.

"Geleceğin takımı kurma" iddiasında olanlar sadece genç teknik adamlarla yöneticiler de değil.

Yıllardır futbolumuzun içindeki yaşlı, başlı aktörler de aynı şeyleri söylemiyor mu; hayret ediyorum.

7 yaşındaydım bu sözü ilk duyduğumda ben.

57 yaşındayım şimdi.

Bu geleceğin futbol ne zaman gelecek acaba hala bekliyorum.

Böyle giderse göremeyeceğim galiba; işte buna çok yanıyorum!