İSPANYA, İrlanda, Portekiz, İtalya Yunanistan...

Derken AB üyesi ülkeler bir bir havlu atıyor...

AB'nin çöküşü bir türlü durdurulamıyor...

İkinci Dünya Savaşı sonrası Avrupa'nın en büyük hayali olan, 1951'de 6 ülkeli kömür-çelik topluluğuyla başlayan Avrupa Birliği serüveni; karabasana döndü.

Ekonomik yönden çöküşe geçen AB, şimdi de birlik bileşenlerinden yükselen farklı seslerle uğraşıyor. Geleceği belirsizliklerle dolu olan AB'ye, üye olmak için Türkiye'nin şekilden şekile girerek, kendi değerlerini tarumar etmesi ise Türk Milleti'ni tedirgin ediyor.

2008'de yaşanan küresel mali krizin ardından bir türlü toparlanamayan Avrupa ekonomileri üzerinde kara bulutlar dağılmıyor.

Yunanistan'da Yorgo Papandreu ve İtalya'da Silvio Berlusconi, sıralarını savdı.

İtalya'nın en büyük alacaklısı Fransa'da borç sorununun daha da derinleşeceği; siyasetçisinden ekonomistine sayısız kişinin uykularını kaçırırken, bizimkiler ise geçmişteki sözlerini unutup, 'İle de AB' demeyi sürdürüyor...

16 YIL ÖNCE 16 YIL SONRA...

ŞİMDİ gelin tarihte bir gezinti yapalım ve 16 yıl öncesine dönüp Meclis tutanaklarını şöyle bir karıştıralım:

Tarih 8 Mart 1995... Kürsüde bir konuşmacı var: Refah Partisi Kayseri Milletvekili Abdullah Gül...

Türkiye AB ile Gümrük Birliği anlaşmasını yeni imzalamış. TBMM'de AB'nin geçmişi ve geleceği tartışılıyor...

Abdullah Gül, bu konu üzerinde Refah Partisi, Necmettin Erbakan ve kendisinin görüşlerini açıklıyor:

RP Grubu adına Abdullah Gül (Kayseri): "Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım... Refah Partisi adına görüşlerimizi bildirmek için huzurlarınızdayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkiyenin Avrupa Birliği ile Gümrük Birliği çerçeve anlaşması bildiğiniz gibi 6 Mart'ta imzalanmıştır. Cumhuriyet tarihinin en önemli dış anlaşmalarından biridir. Böyle önemli bir anlaşmanın bu şekilde imzalanmasına biz Refah Partisi olarak metot, usül ve esas yönünden karşı olan tek grubuz, tek partiyiz.

Şurada (kürsüyü göstererek) 'Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir' yazıyor. Bunun anlamı nedir? Bu kadar önemli bir karar alınırken milletin bu konuda bilgisi olması ve bunu bilmesi gerekir. Şimdi soruyorum: Türkiye Gümrük Birliği'ne girdi. Daha doğrusu girmedi, bunun ilk anlaşmasını yaptı. Şimdi Türk halkı bu Gümrük Birliği nedir, hükümet halka bilgi vermiş midir, parlamentoya bilgi vermiş midir? Bu demokratik bir anlayış mıdır? Halka güvenen bir anlayış mıdır?

TEK PARTİ HATIRLATMASI...

ŞİMDİ sormak istiyorum. Niçin Türk halkına, bu millete sorma ihtiyacını duymadınız? Bu demokratik bir olay mıdır? Diyorsunuz ki 'Bu olay sadece Avrupa ile dar bir gümrük birliği anlaşması değildir, siyasi ve kültürel mahiyeti olan bir anlaşmadır.' Peki bu kadar geniş bir karar alınırken bu halka gidip de sen ne düşünüyorsun diye hiç sormak akıldan geçmemiş midir?"

Şevket Kazan (Kocaeli Refah): Halkı saymıyorlar ki...

Gül, konuşmasına devam ediyor: "Bu tavır bizim için bilinen bir tavırdır. Bu tavır aslında tek parti devrinin tavrıdır. Tek parti devrinde de birçok önemli kararlar alınırken halka hiç sorulmamıştır. Halka güvenilmediği için hâlâ o ideoloji, o anlayış devam etmektedir."

YOL ARKADAŞLARI DA AYNI...

ABDULLAH Gül, konuşmasını sürdürüyor. Bu sözlere çok dikkat edin: Meclis tutanaklarından aynen veriyorum:"Aslında moral açıdan da, demokratik anlayış açısından da hükümet böyle bir konuya imza atamaz. Halka sormadan bu işi yapamaz. Aslında Avrupa Gümrük Birliği'ne Türkiye'nin gayretleriyle girilmedi. Bunu burada açıklıyorum. Bu tamamen ideolojik, tamamen siyasi bir olaydır."

Ve devam ediyor: "Türkiyenin Avrupa Birliği'ne giremeyeceği kesindir.

Bunu Avrupalılar söylemektedir. Avrupa'nın önde gelen bütün politikacıları söylemektedir.

Çünkü Avrupa Birliği, bir Hıristiyan birliğidir. Bunu biz söylemiyoruz. Avrupa'da herkes söylüyor, herkes biliyor."

Bu sözleri o gün Meclis kürsüsünden söyleyen Abdullah Gül'e ve onun yol arkadaşlarına şimdi sormak gerekiyor: 16 yılda ne değişti de şimdi iflasın eşiğinde olan AB'nin kapısından ayrılmıyoruz. Hem de o kapıdan giremeyeceğimizi bile bile...