1968 gençliğinin ‘Go home’ diye denize döktüğü conilere dünyanın her yerinden kin ve nefret yağıyor. Amerikan aleyhtarlığının katlanarak nefrete dönüştüğü dünyamızı, Güney Kore ve Türkiye gibi müttefik ülke halklarının bile ‘ABD’yi tehdit unsuru olarak değerlendirdiği’ bir hale getiriyor. ABD, içten içe kaynayan bir ülke. Yoksa ABD de 1989’da Sovyetler Birliği’nin yaşadıklarına mı gebe? Amerikan Adalet Bakanlığı’nın yıllar önce Beyaz Saray’a sunduğu rapor ise ABD’nin çirkin yüzünü bir kez daha ortaya seriyor. CIA’in sorgulamalarda uyulacak kuralları sorması üzerine hazırlanan raporda,’’ABD’yi hedef alan saldırıları önlemek amacıyla yapılmışsa işkencenin meşru gösterilebileceği’’ görüşü savunuluyor. Yani öldürülmedikten sonra işkence olmuyormuş. ABD; zaten Afganistan, Irak ve Suriye’deki rezilliklerini de bu kurallara dayandırmıyor mu? İnsanın ağzına kötü laflar geliyor ama biz ABD gibi ahlaksız olmayalım. Demokrasi götürülmek üzere işgal edilen ülkelerde sivil halka yağdırılan bombalar, her gün bir başkası ortaya çıkan işkence fotoğrafları, dünyadaki çirkin Amerika imajını oluşturan en baş faktörler. Ülkeler demokrasi, adalet ve insanlık değerlerine bağlı oldukları oranda büyükler. ABD’nin insanlık değerleri, eskiden de pek farklı değildi ama 11 Eylül’den sonra maalesef zulüm, adaletsizlik ve çifte standartlarla yer değiştirir oldu. ABD yönetiminin hırs bürümüş vizyonsuz şahinleri çok kısa sürede, dünya barışının ve huzurunun ruh köküne dinamit koydu. ABD’yi yöneten silah ve petrol baronları insanların ölümlerini değil yeşil dolarları düşünüyor. Teksas eyaletinde atlı iki polisin, geçtiğimiz hafta şüpheli olduğu iddia edilen siyah bir kişiyi elleri kelepçeli olarak at arkasında yürütmesi kölelik zihniyetinin hâlâ beyinlerinin bir yerinde durduğunun göstergesi.

Huntington’un görüşü

TERÖRLE mücadele gibi haklı ve evrensel gerçeklerin arkasına saklanılarak uygulamaya sokulan yanlış politikalar, sadece İslam dünyasını değil Batı’yı ve müttefik ülke halklarını bile ABD’den nefret eder hale getirdi. ‘Uluslararası Terörizm ile Mücadele’ kandırmacası ile başlattığı Afganistan, Irak ve Suriye işgalini ‘Büyük Ortadoğu Projesi’ adı altında Fas’tan Çin Denizi’ne kadar olan ve İslam dünyasını içine alan bir kuşak üzerinde yaygınlaştırmak istemesi üzerine, demokrasinin örnek alındığı ülke konumundaki Amerika Birleşik Devletleri artık ‘terörist ülke’ olarak anılmaya başlandı.

‘Medeniyetler Çatışması’nın yazarı Samuel Huntington, ‘Biz Kimiz’ kitabında ABD ile ilgili geniş analizler yapıyor. Huntington, ülkesini de eleştiriyor. O’na göre çok kültürlülük ve çok dillilik zararlı ve azınlıklar asimile edilmeli. Piyasaya1996’da çıkan,11 Eylül 2001 olaylarından sonra yeniden dikkatleri üzerine çeken ‘Medeniyetler Çatışması’nın yazarı Huntington kitabında, “Eğer benzer kültürlere (değerler, gelenekler, dinler) sahip halklar ve ülkeler bir araya geliyorsa o zaman değişik kültürlerden oluşan ülkeler de parçalanma tehlikesiyle karşı karşıyadır” iddiasında bulunuyor. ABD’nin sadece köklü bir kimlik bunalımına girmediği, ciddi bir yok olma tehdidi ile de karşı karşıya olduğu tezini savunan Huntington, şu tespitte bulunuyor: “Tarihsel olarak Amerikan kimliğinin içeriği dört anahtar unsurdan oluşuyor: Irk, etnisite, kültür (dil ve din) ve ideoloji... Irksal ve etnik Amerika’dan söz etmek artık mümkün değil. Kültürel açıdan Amerika kuşatma altında. Sovyetler Birliği tecrübesi göstermiştir ki ırksal, etnik ve kültürel bağlardan yoksun olan bir toplumu bir arada tutmak için ideoloji de çok zayıf bir bağdır. Robert Kaplan’ın gözlemlediği gibi ‘ölmek için doğmuş olmak yargısı’nın başka milletlerden çok Amerika için geçerli olduğunun pek çok gerekçesi bulunmaktadır.’’ ABD, başka ülkeleri bitirmeye uğraşırken inşallah kendi başını yiyecek.