Evliyânın büyüklerinden. İsmi Abdüllatîf bin Abdurrahmân bin Ahmed bin Gânim el-Hazreci el- Ensârî el-Kudsî’dir. İbn-i Gânim ve İbn-i Benâne diye meşhur olan bir âilenin çocuğudur. 1384 senesi Receb-i şerîf ayının yirmisinde Cumâ gecesi Kudüs’te doğdu. 1452 senesi Rebîülevvel ayı başında Perşembe günü Evliyâ diyârı Bursa’da vefât etti. Kabri üzerine bir türbe yapıldı. Abdüllâtif Kudsî önce Kur’ân-ı kerîmi ezberledi.

Kısa zamanda icâzet aldı ve irşâdla görevlendirildi. Abdüllatîf Kudsî’nin oturduğu şehirde Mescid-i Aksâ’nın bulunması sebebiyle seyâhata çıkan ve hacca giden pekçok kimse buraya uğrardı. Horasandan kalkıp Kudüs’ü ziyâret edenlerden biri de büyük velî Zeyniyye yolunun önderi Zeynüddîn-i Hâfî hazretleri idi. Abdüllatîf Kudsî önceden ismini duyduğu bu zât ile karşılaşınca, evine dâvet etti. Birkaç gün başbaşa sohbette bulundular.

Hac dönüşü tekrar uğrayacağını ve kendisini beraberinde Horasan’a götürebileceğini vâd ederek, Kudüs’ten ayrıldı. Böylece Abdüllatîf-i Kûdsî’nin hayâtında yeni bir sayfa açıldı. Nefsini hesaba çekti ve olgunlaşıp kemâle geldi. Bunun üzerine Zeynüddîn-i Hâfî hazretleri kendisine, diploma verip insanlara hak yolu göstermek ve irşâdla vazîfelendirdi. Bunun üzerine Abdüllatîf Kudsî hazretleri, önce Şam’a, oradan Kudüs’e, sonra da Anadolu’ya geldi.

Konya’dan geçerek Bursa’ya geldi. K endi. Bu durumunu şöyle anlatır: Mevlânâ Celâleddîn’in türbesini ziyâret ettim. Kendimi üryân gördüm. Sonra Şeyh Sadreddîn Konevî hazretlerini ziyâret eyledim. Beni kendine çekti. Sonra Şemseddîn Tebrîzî hazretlerini ziyâret ettim. Orada duâ ve namazdan sonra Bursa’ya gitmeye karar verdim. Atımın üzerinde giderken, uyku arasında bana; “Ehl-i mârifet seni bekler ve sana muntazırdır,” dendi. Şâbân ayında Bursa’ya geldim. Oradaki âlim ve âriflerle Ramazan’a kadar halvette kaldım.

Halvetteki ilk gecemde gaybdan bir ses; “Bu, Cennet’ten bir cemiyet, bir topluluktur ve dünyâda bir benzeri yoktur,” diyordu. Abdüllatîf Kudsî hazretleri Bursa’da câmi ve dergâh inşâ edip talebe yetiştirmeye başladı. Kurduğu dergâh Zeynîler Dergâhı adıyla meşhur oldu. Birgün kendisinden; “Sâdık, iyi bir mürid talebe nasıl olmalıdır” diye soruldu. Cevap olarak buyurdu ki: “Hocasının huzûrunda iddiâ sâhibi olmamalı, makam ve rütbe için kendisinden bahsetmemeli, yabancı kadınlarla ve genç oğlanlarla bir yerde yalnız kalmamalı, hocasından hiçbir şeyi gizlememeli, izinsiz sohbet meclislerine katılmamalı, tamamen teslim olmalı, şüpheye düştüğü konularda Kur’ân-ı kerîmin Kehf sûresindeki Mûsâ aleyhisselâm ile Hızır aleyhis