ÖĞRETIM ve hemen ardından eğitim devlet eliyle ve izin verdiği ölçüde özel girişimciler tarafından yapılmaktadır. Hangi derslerin haftada kaç saat olacağına, hangi kitapların ne içerikte olacağına, hangi nitelikteki idareci ve öğretmenlerin riyasetinde yapılacağına siyaset ve yönetim karar veriyor. Bir dönemin saplantısı olan Köy Enstitüleri gibi şimdi de İmam Hatip saplantısıyla eğitim ve öğretim her gün değişebilir ilkelerle yürütülmeye çalışılıyor. Halbuki öğretim ve eğitimin temel ilkeleri olmalı ve bunlar çok aşınmadıkça değiştirilmemeli. Bunun yanında günlük gelişmelere uygun olarak değişebilir ilkeleri de olmalı. Bireyin eğitim ve öğretimden ne istediğini, ne beklediğini anlatmak aylar sürer. Ama özetle, kişi meraklarını gidermeyi, aklına takılan her sorunun cevaplanmasını, dil, meslek, sanat, yetenek öğrenmeyi ve hayatı daha kolay yaşayabilmeyi, güçlüklerle baş edebilmeyi ve iş yaparak hayatını sorunsuz yürütebileceği bir eğitim ve öğretim ister. Onu hayata ve dünyaya egemen kılacak nitelikleri kazandırmasını bekler eğitim ve öğretimden.

Birey daha aklı tam gelişmemişken, kendi başına kararlar alamazken, aldığı kararları uygulayamazken başlar eğitim ve öğretim. Bu yüzden anne-baba işin başında karar merciidir. Ancak anne-baba da devletin çizdiği çerçevede, önüne konulan seçenekler arasında bir tercih yaparak çocuğunu bir okula gönderir. Anne-baba bunu yaparken eğitim ve öğretimden, okuldan ne bekler diye düşünmek gerek. Anne-baba çocuğunun eğitim ve öğretim görerek, tahsilli, eğitimli bir insan olarak yetişmesini ister. Toplumun kabul ettiği oranda bir eğitim her ailenin çocuğu için talep ettiği hedeftir. Çocuğu toplum içinde saygı görsün, bilgili olsun, hayatı anlar olsun, dünyayı kavrar olsun, iş ve meslek hayatında başarılı olsun, eli ekmek tutsun, kendi başına yeterli olsun, kimseye muhtaç olmayacak şekilde ve insana yakışır seviyede bir hayatı olsun ister. Annebabanın evladına vereceği en büyük iyilik de budur. Başka miras bırakmaya da gerek yoktur. Mesleği ve işi olan bir insan her zaman para da servet de kazanabilir. Ebeveyn çocuğu için bunları isterken parasal gücünü de hesaplar. Evine yakın devlet okulunu tercih eder. Taşıma masrafı olmasın diye, ya da tek vasıtayla gidip gelebilsin diye evine en yakın okulu tercih eder. Eğitim ve öğretim masraflarının kendisinden istenmediği devlet okullarını tercih eder. Ama devlet okulu tek düze ise, sadece İmam-Hatipse, bir meslek bir yetenek kazandırmıyorsa devlet okulu, ya da bir sanat, para kazandıran bir mezuniyete sahip değilse o okul; düz lise ise, edebiyat veya fen lisesi ise o okul, üniversite okumak da gerekiyor demektir. İşin, sakat tarafı çok. Sağlık Meslek Lisesi mezunu üniversitede Tıp Fakültesine gidemediği gibi, motor, torna, tesviye, bilgisayar, veterinerlik, ziraat liselerine giden gençler üniversitede fakültelere gidemiyorlar. Meslek lisesine giden bir genç daha baştan ara eleman olmayı kabul edecek ve hayatı boyunca ara eleman olarak kalacaktır. Bu büyük bir zulümdür. Basit bir mantıkla, üniversiteye giriş sınavla değil mi? Bırakın başaran yukarıya gitsin başaramayan ara eleman olarak kalsın. Meslek lisesi mezunları konularında fakültelere bilakis tercihan gidebilmelidir. Sağlık Meslek Lisesi mezunu Tıp ve Eczacılık fakültelerine, torna tesviye, motor ve benzeri meslek lisesi mezunları mühendislik mekteplerine tercihli gidebilmelidir. Üniversite sınavı bunun içindir. Başaran yükselir mühendis olur, başaramayan teknisyen ve tekniker olarak çalışır. Mesele bu kadar basitken dönem oluyor dini eğitim aldılar diye İmam Hatip 30 puan geriden başlatılıyor, Dönem oluyor İmam-Hatipler lise eğitiminin temel lisesi haline konuluyor. Askeri liseler, akademiler kapatılıyor. Bunlar yanlış şeyler.

Aileler eğitim ve öğretimden dönemsel sorunlar beklemiyorlar. O gün önemli olan okul bugün önemsiz olmasın umudunda. Çocuklarını bir umutla verdikleri okulların suçlu ya da kahraman ilan edilerek çocuklarının zarar görmesini istemiyorlar. Hasbel kader bir okulun öğrencisi olmak beklenenin aksine insanları kahraman ya da hain etmesin istiyor aileler.