Cenab-ı Hak buyuruyor:

De ki;

“Ey kendilerinin aleyhine aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin.

Şüphesiz Allah, bütün günahları affeder.

Çünkü O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” (Zümer, 53)

Hz. Ebubekir (r.a.) anlatıyor:

“Ya Resulullah, namazın ahirinde okumak üzere bana bir dua ta’lim buyur,” dedim.

Resulullah şöyle buyurdu:

“Ya Rabb, muhakkak ki ben kendime çok zulmettim; yani çok günah işledim. Günahları ise ancak sen afv ü mağfiret edersin. Hakkıyle gafur ve rahim ancak sensin. Beni kendi indinden bir fazl u keremle afv ü mağfiret eyle ve bana lutf u ihsanınla merhamet eyle.

Yani benim istihkakım olmayarak mahza fazl u kereminle cehennemden halas edip cennet ve cemaline kavuştur.” (Buhari)

Tevbe; ‘’bir kimsenin işlediği günahtan dönüp Allah’a yönelmesidir.’’ Kur’an-ı Kerim’de tövbe kavramı seksen sekiz yerde geçmekte, otuz beş yerde Allah’a, diğerlerinde insanlara nisbet edilmektedir.

Naslarda tövbenin ve anlam yakınlığı içinde bulunduğu, “rücu, inabe, evbe, gufran” ve af kavramlarının kullanılışı göz önünde bulundurulduğunda tövbenin bezm-i elestte Allah ile kul arasında yapılan ahdin tazelenmesini veya her insanın fıtrat çizgisine dönmesini ve onu korumasını ifade ettiği anlaşılır.

Çünkü kul selim fıtratında mevcut ahid şuurundan zaman zaman uzaklaşmakta veya bunu tamamen unutmaktadır. Ahid ilişkisi Kur’an-ı Kerim’e göre güven, sevgi ve dostluk esasına dayanmaktadır.

(el-Bakara 2/30, 257; el-Maide 5/54; el-Enfal 8/34)

Kişinin işlediği kötülükler Allah Te’ala ile iman arasındaki bu bağı zedelemekte, her zaman vaadini ve ahdini yerine getiren yüce yaratıcıdan onu uzaklaştırmaktadır.

Tövbe de bu uzaklaşmaya son verme çabasıdır.

Dolayısıyla tövbe ruhun Allah’a açılışını ve yücelişini hedefleyen duaya benzemektedir. Esasen Kur’an’da ve hadislerde yer alan tövbe ve istiğfar ifadelerinin çoğu dua ve niyaz üslubundadır.