Cahiliyet dönemi Araplarının cehalet ve hurafelerinin en belirgin yanlarından biri kadına bakış açılarıydı. O günün arap dünyasında kadın insanlık değerinden, sosyal haklardan ve bağımsız bir yaşamdan tamamen mahrumdu; topluma hakim olan inançsızlık ve vahşilik yüzünden kadın ve kız çocuğu erkeğin yüzkarası ve utancı olarak değerlendirilirdi.

Kadınlar miras almaya layık görülmezdi, ancak kılıç kullanabilen ve kabilesini müdafaa için savaşabilen (erkek)ler miras alabilirlerdi. Bir rivayete göre cahiliyet dönemi Arapları kadını tıpkı bir eşya gibi görüyordu; bu nedenle de erkek çocuk doğurmayan bir kadın, kocası öldüğünde onun eşyaları ve servetiyle birlikte, eşinin diğer hanımlarından doğan erkek çocuğa miras kalırdı!

Belgelerin de ortaya koyduğu üzere ölen şahsın büyük oğlu, babasının eşi olan üvey annesini beğenirse başına bir kumaş parçası atmak suretiyle onu miras olarak kabul etmiş olurdu! Böylece dilerse, hiçbir mehriye ödemeden, babasından kendisine miras kalmış bir kadın olarak onunla evlenebilirdi. Onu beğenmez ve evlenmek istemezse bir başka erkeğe nikahlar, mehriyesini de kendi alırdı!

Ya da onu başka erkeklerle evlenmekten hepten mahrum bırakır, öldükten sonra malına ve eşyalarına el koyabilmek için ömür boyu dul kalmasına karar verirdi! Cahiliyet döneminde bir erkeğin, üvey annesiyle evlenmesi meşru sayılıyordu; Kur’an bu çirkin geleneği yasaklamıştır. Müfessirler, İslam döneminde “Ebu Kays b. Eslet” adlı bir şahıs öldüğünde, büyük oğlunun, dul kalan üvey annesiyle evlenmek istemesi üzerine şu ayetin indiğini yazarlar: “...Kadınları miras almak size helal değildir...”

Cahiliyet döneminde birden fazla kadınla evlilik de çok yaygındı ve bu konuda hiçbir sayı veya sınırlama da yoktu. Herkesçe bilindiği üzere cahiliyet Araplarının en kötü töresi, kız çocuğunun diri diri mezara gömülmesiydi.

Kısacası onların nazarında kız çocuğu uğursuz bir yaratıktı. Kur’an-ı Kerim bu batıl düşünceyi şöyle anlatır: “Onlardan birine, dünyaya gelen çocuğunun kız olduğu müjdelendiğinde sinirinden suratı morarır ve öfkesini gizlemeye çalışır.

Aldığı bu kötü haber yüzünden evinden barkından kaçar; zillet ve alçalmayı kabullenerek bu bebeği büyüteceğine mi, yoksa onu toprağa mı gizleyeceğine karar veremez... Bilin ki pek kötü bir yargıda bulunuyorlar...” Bir arap şair bu konuda şöyle der: ‘’Kız çocuğu olan ve onu büyütüp yetiştirmeye niyetlenen bir baba için üç türlü damat olabilir; Gölgesinde duracağı bir ev, onu koruyabilecek bir koca, ya da onu bağrına alacak bir mezar! Bunların en iyisi mezardır!”