Futbolun en basit kurallarından biridir; atan ve tutan iyi olacak. Yani kaleci ve forvetiniz iş yapacak. Onlar iyi olursa diğerlerinin açığını da kapatırlar. Beşiktaş, 2 sene şampiyon olduğunda iyiydi atan ve tutan.
Geçen sene Şampiyonlar Ligi'nde de iyiydi atan ve tutan. Ama bu sene iyi değil atan ve tutan.
Tutan iyi olmayınca; adını bu sene başında duyduğumuz Sarpsborg'dan, ilk 6 dakikada 2 gol yiyebiliyorsunuz. Atan da yoktu ilk yarıda ortada.
 
Çok iyi bir atan (Güven Yalçın) buldu Beşiktaş aslında, umutlandı da. Ama onu da UEFA kadrosuna yazmayınca Kanadalı atana kaldı buralar. Buralar dedim de aklıma geldi. 'Buralar eskiden dutluktu' lafı var ya, işte öyle. Gomez vardı atan, kaçtı gitti. Aboubakar vardı atan, parası yetmedi Beşiktaş'ın. Cenk vardı atan, hedeflerinin peşinden İngiltere'ye gitti. Negredo vardı atan, sahi o niye gitti?
 
Çok iyi tutan ise hiç bulamadı Beşiktaş. Biraz Fabri iyi tuttu son 2 sene, o da atan Cenk gibi hedeflerinin peşinden İngiltere'ye gitti. 
 
Sonra Brezilyalı atan girdi oyuna, Kanadalı "atamayanın" yerine. İşte o anda atanın ne kadar önemli olduğunu anladık. Oyuna girmesiyle takım hareketlendi sanki. Hani derler ya "basireti bağlanmış" diye, işte o Kanadalı atan, takımın basiretini bağlamıştı sanki. O çıktı takım düzeldi, hatta inanmazsınız "tutan" bile tutmaya başladı. 
Sonra Lens çıktı sahneye... 1 gol attı, 1 gol attırdı. Yetmedi 1 gol daha attı. Hem Beşiktaş'ı kurtardı, hem de atamayan ve tutamayan arkadaşlarını.
Not: Siz bu yazıyı okurken; Kanadalı atamayanın, ülkesi Kanada'ya giderek futboldan uzak bir yaşam sürmesini umuyorum.