BU satırları yazma sorumluluğu aldığımızdan bu yana daha farklı bakmaya çalışıyorum. Gerek MHP'ye, gerekse genel başkan sayın Devlet Bahçeli'ye.
Önceki akşam meclis kulisinde gazetecilerle yaptığı sohbet sırasındaki yaklaşımı, mesajları ve özellikle TBMM Başkanı Binali Yıldırım için kullandığı cümleler bir kez daha değerlendirme yapmamıza neden oldu.
Koyu bir Beşiktaşlı ama Fenerbahçe için sevgi dolu. Başkan Ali Koç'u motive edecek, moral verecek, güven aşılayacak duygu içinde. 
 
Sert görünüyor ama yumuşak bir yaşamı var. Göz teması kurmuyor ama her yeri görüyor. 
Yüz kasları gergin gibi. Gülmüyor. Ama gizli esprili. İçin için gülüyor, güldürüyor. 
Klasik otomobil sevdasıyla gönüldaşız. Klasik Türk Müziği sevgisiyle de... Hele hayvan hakları ve  savunuculuğu belki de beni sollar. 
Çok sık TV ekranında göremezsiniz sayın Bahçeli'yi. Her yıl seçtiği kanallar vardır. Sıraya koyar. Ufuk Güldemir'in kurduğu Habertürk TV'ye davet etmiştim sayın Bahçeli'yi. 
Kıt imkanlarımıza (ışık, dekor, stüdyo, canlı yayın ortamı olmaksızın) rağmen katılmış ve çok kıymetli katkı vermişti 15 sene önce. 
 
Güçlü değildik ve yeniydik. Ama ayırt etmedi dev rakiplerimizle bizi. Aksine öncelik tanıdı. Tüm medya da bizi izlemişti o gün. Unutulur mu?
40 yıldan fazla tanıdığım sayın Bahçeli ile diyaloğumuz basın toplantısı, seçim meydanları, meclis kulisi sohbetleri dışına pek çıkmadı. 
Oysa çok isterdim Beşiktaş konuşmayı. Klasik otomobillerimizi bahar günlerinin pazarlarında dolaştırmayı. Ferdi Tayfur, Orhan Gencebay dinlemeyi. Belki de Cem Karaca kasetini koyardık eski teyp hanesine. Kimsenin bilmediği, tanık olmadığı anılarını dinlerdik belki de... Kimbilir yazmış mıdır acaba anılarını? Günlük tutmuş mudur? 
Osmaniye yılları, lise dönemi, Alparslan Türkeş okulu, akademili yıllar, doktora tezi, Ülkü Ocakları, genel başkanlık serüveni. 
Sır gibi değil mi? Bu dönemlerin açılımı kaç kitap olur acaba?
 
Gençliğinde de böyleydi sayın Bahçeli. Sakin, düşünceli ama kararlı. Bunca yılın geçmişinde doğru bildiğinden saptığı görülmediği gibi savunduğu ilkelerinden de vazgeçmedi. 
Elbette değişimlere ayak uydurdu. Ama kurallara hep bağlı kaldı. Uyumluluğu ise örnek niteliğindeydi. 
Türkiye'nin kabinesiz kalma tehlikesi içinde olduğu dönemde Ecevit, Mesut Yılmaz kolaisyonunda yer aldı. Bahçeli - Ecevit ilişkisi hala konuşulur. Ecevit'in DSP'si parçalanıp, koalisyon azınlığına düşmesine rağmen saygılı davrandı. Başbakanlık önerisine yüz vermedi. Mesut Yılmaz ile anlaşamayınca erken seçim kararı kaçınılmaz oldu. Kemal Derviş'ten rahatsızlığını da konu yapmadı. Ve hatta AB şartı nedeniyle idamın kaldırılmasına da... 
 
Uyum ve uyumluluğu ortaklarını da şaşırtmıştı. Şimdi aynı uyum ve ilkeliliği Cumhur İttifakı'nda da gösteriyor. 
Bu dönemin de domaninat partisi konumunda ama belediye başkan adayları konusundaki "Başımızın üstünde yeri var" şeklindeki ifadesi çok büyük bir kabullenme niteliğindeydi. 
Binali Yıldırım'ın adaylığı ile ilgili en net davet oldu bu davranışı. 
Daha öncelerinden de örnekler verilebilir. İttifakın bozulma döneminde de rahatsızlıklarını rest çekerek sonlandırmaması örneğin... 
 
Bahçeli, Tayyip Erdoğan'a da AK Parti iktidarına da güven veriyor. Bunun için Cumhur kanadında arayış, bekleyiş, pazarlık, sorun yok. Baksanıza olası Erzurum ve Denizli başkanlıkları na bile "Orantısız olur" diyerek sıcak bakmadı. Osmaniye kendi şehri. Burada jest yapmaya gerek yok görüşünde. 
 
Düşünce, siyaset tarzı, tutum ve doktrini konusunda farklı olunabilir. Ancak zıtlıklarda bile uyum içinde olmaya ihtiyacımız var bu dönemde. Anlaşamamak da bir anlaşmadır. Farklılıklar bizi zenginleştirir. Ama uyum içinde olmak hem zaman kazandırır, hem de olumsuz davranışları devre dışı bırakır. 
Sayın Bahçeli'nin önceki akşam meclis kulisindeki sohbeti samimi, sıcak ve uyum örneği idi.