Aslında soru basit; soru basit de, cevap kolay değil. Ve cevap sadece, Beşiktaş – Fenerbahçe derbisinde gizli de değil…
 
Bir kere bu yazı, kimseyi suçlamak için değil. Sezar’ın hakkını Sezar’a da vereceğiz; eleştirilmesini gerekeni, ölçüyü kaçırmadan eleştireceğiz.
 
Çok geriye gitmeyeceğiz. Aslında bugünden biraz uzağa, 2 sezon önceye, ama yine de çok sayılmaz. Beşiktaş, Şenol Güneş yönetiminde üst üste ikinci şampiyonluğu yakaladığında herkes “Üst üste 3 sene, sonra 4 sene, sonra da Galatasaray’ın rekoru kırıp 5 sene üstü üste!” diyordu. Yalan olmasın, ben de en kötü “5’te 4” diyenlerdendim.
 
Sonra ne mi oldu? Sonra yukarıdan aşağı kadar herkes bir rehavete kapıldı. En üstten, en alta kadar. Az para alan oyuncuların sözleşmeleri ikiye, üçe katlandı. Hiç oynamayanların sözleşmeleri, kadro geniş olsun diye uzatıldı. Marcelo gider, Pepe gelir; Ahmet gider, Messi gelir havasına büründü Beşiktaş. Çünkü Şampiyonlar Ligi’nden para geliyordu artık. Öyle az buz bir para da değil. Beşiktaş’ın son yıllarda kazandığı en iyi paraydı. O para düşünülerek transferler yapıldı ama evdeki hesap çarşıya uymadı. Hem gidenlerin yerini gelen yıldızlar dolduramadı, hem de takım, Şampiyonlar Ligi’ndeki başarısını evdeki liginde gösteremedi. Şampiyonlar Ligi’nden namağlup çıkarken, ligde kaybedilen puanlar Beşiktaş’ı şampiyonluktan etti. Her ne olursa olsun; saha sonucu, başta teknik direktör Şenol Güneş olmak üzere teknik heyete yazar.
 
Peki devre arasında Cenk’in satılması, şampiyonluğun gitmesini mi sağladı. Çoğu kişi böyle söyledi! Biraz istatistiklere bakınca görmek zor değil. Cenk Tosun, Everton’a gitmeden önce Şampiyonlar Ligi’nde çok iyi performans gösterdi ama ligde yeterli değildi. Hatta Başkan Fikret Orman, bunu bir televizyon programında söyledi diye Cenk Tosun kendisine küsmüş. Hayırlısı…
 
Asıl konuya dönecek olursak; o sene gelmeyen şampiyonluk, ya da daha basiti Şampiyonlar Ligi, Beşiktaş’ı bugünlere taşıdı. Şampiyonlar Ligi düşünülerek kurulan kadro, Şampiyonlar Ligi’nden para gelmeyince banka kapısında sıra bekler hale geldi. Çünkü gelen tüm gelirler, maaşlara endeksli hale gelmişti. “Azıcık kenarda kalsın; 10 alıyorsak 8’ini maaşa, 2’sini kenara koyalım” yapılmamıştı.
 
Evet, Fikret Orman’la Şenol Güneş arasında hiç açığa çıkmayan ama hep konuşulan “gerginlik” de bu dönemde biraz daha dillendirilir hale geldi. Neden mi? Çünkü Şenol Güneş, yaptığı bir basın toplantısında belki Karadeniz insanı olmasından dolayı, biraz samimi davranarak Fikret Orman’ın tatile çıkmasını eleştirdi. Asıl açıklamak istediği konu, futbolcuların alamadığı maaşlardı ama bunu Fikret Orman’ın tatili üzerinde anlatınca bir gerginlik olacağını herkes anladı. Ve gerginlik de oldu. Gerginliği de yine Şenol Güneş “Başkan, söylediğim bir şeye üzülmüş, beni aradı ve söyledi. Arkadaşlar, ben netim. Kafamın arkasında bir şey yok. Başkan dediklerimi üzerine almış, üzüldüm.” sözleri ortaya çıkardı. Başkan üzerine alınmış dedi ama kim olsa alınırdı!
 
Belki Şenol Güneş, futbolcuların alamadığı maaşları daha doğru bir şekilde anlatsa, “Bana transfer lazım değil, maaşları ödeyin yeter” sözleri daha iyi anlaşılacaktı. Biraz rafa kalktı o dönem.
 
Ve belki de Şenol Güneş’i, Beşiktaş’ı 2 sene şampiyon yapan Şenol Güneş’i taraftarın gözünde “acaba” diye düşündüren o basın toplantısında söylediği başka bir söz oldu. “Negredo ile konuştuk, bizimle olmayacak” sözleri ve daha sonra kampa katılması Güneş’i taraftar önünde yaraladı. Evet, belki yönetimin bir stratejisiydi ama basının önünde henüz talibi çıkmamış bir futbolcuyu kadroya almayacağını açıklamak oyuncunun da değerini düşürdü.
 
Ardından Burak Yılmaz süreci başladı. Burak Yılmaz gelmek istedi, Şenol Güneş istedi, Fikret Orman istedi, taraftar istemedi. Zaten Ahmet Ağaoğlu da istemedi ve olmadı ama belki Burak gelecek diye belki yüksek maaşı var diye Negredo son gün gitti. Beşiktaş forvetsiz kalmıştı. Beşiktaş’ın bu büyük sıkıntıların su yüzüne çıkmasındaki en büyük etkende bu oldu: Forvet eksikliği!
 
Erken seçim neden oldu?
 
Bir de bu dönemde yapılan erken seçim var. Hiçbir adayın girmediği ama Fikret Orman’ın güven tazeleyip, yönetimdeki bazı isimleri değiştirdiği seçim. Bu seçimde bazı isimler ayrıldı. Daha doğrusu Fikret Orman tarafından listeye dahil edilmedi. Erdal Torunoğulları, Emre Kocadağ gibi ismler ve en önemlisi de Ahmet Nur Çebi! Herkes Ahmet Nur Çebi’nin ayrılmasının kulüpteki para dengesini bozduğunu söyledi. Doğru olabilir, cebinden ödediği maaş vardır (Geri almak kaydıyla) ancak Çebi gitmeseydi de bu kriz patlayacaktı. Çünkü saha içinde kötü olursanız her şey kötü gider. Çebi’nin ne listeye dahil edilmemesinin arkasında gizliden yaptığı seçim çalışmaları olduğu söylendi hep. Bunu hep inkar edip “Fikret Orman aday olduğu sürece ben aday olmam” dese de Fikret Orman’ın duyduğu şeyler olacak ki, kendisini listeye almadı.
 
Hep “Ahmet Nur Çebi son anda listeye girmedi” denildi. Ancak gerçek öyle değil. Ahmet Kavalcı’nın çok uzun zaman önce bu listeye gireceğini öğrenmiştim. Ahmet Kavalcı’nın olduğu yerde Çebi olmazdı. Çünkü Kavalcı, Çebi ile konuşmuyordu. Çünkü bir önceki seçimde Fikret Orman’ın dava arkadaşı Kavalcı’nın listeye girmemesini isteyen kişinin Ahmet Nur Çebi olduğu Beşiktaş camiasında hep konuşuldu.
 
Bahar seçimi!
 
Şimdi baharda tekrar seçim var Beşiktaş’ta. Demokrasinin en büyük gereksinimi iyi bir muhalefettir. İyi bir muhalefet hiç olmadı Beşiktaş’ta, son dönemde. Hep yıkıcı söylemler vardı. Mesela çok iyi hatırlıyor, Fikret Orman’a yapılan ilk eleştiri “Pembe şort” üzerindendi. Orman’ın giydiği pembe şortu Beşiktaş Kongresi’nde konuşursanız sizi kim ciddiye alır! O günden bu güne de bir adım ileri gidemedi muhalefet. Fikret Orman da çıkıp son Divan Toplantısı’nda “İsterseniz eskilerin olduğu ilk sandıkları sayalım sonuçlar için” diyor.
 
Haklı mı? Haklı.
 
Kazanır mı? Kazanır.
 
Hakkı mıdır? Hakkıdır.
 
Çünkü muhalefet çalışmadı. Hep arka sokaklarda, gizli kapaklı odalarda, bel altı vararak muhalefet yaptı. İnsan, Hasan Arat’ın Yıldırım Demirören’e yaptığı muhalefeti özlüyor!
 
Paralar nerde?
 
Protest haktır ve her koşulda, her kulvarda yapılmalıdır. “Paralar nerde?” pankartı astı taraftar stada. Ben bu mali konulardan, muhasebe işlerinden hiç anlamam ama sorunun cevabının nerde olduğunu iyi biliyorum! Açarsınız Beşiktaş’ın kayıtlarını hangi para nereye harcanmış, nereden alacak var, nereye borç var kolayca ortaya çıkar. Keşke “Paralar nerde?” değil de “Paralar neden o şekilde harcandı?” diye sorulsaydı daha anlamlı olurdu.
 
Ancak bu pankart Fikret Orman’ın canını çok sıktı o dönem. Evinde yakın çevresiyle sabaha kadar yaptığı görüşmede istifa etme kararı aldı. Yönetici arkadaşları ve bazı kongre üyeleri kararından zor döndürdü.
 
Güneş muradına erdi!
 
2 sene boyunca en çok konuşulan konulardan biri de Şenol Güneş’in Milli Takım süreci oldu. Hep kafasında vardı. Açıkça söylemekten de çekinmedi. Hatta birkaç hafta önce konu ayyuka çıkınca “Berberde Yıldırım Demirören’le karşılaştık” dedi. Berberde karşılaşmamışlardı! Marriot Otel’de buluşmuşlardı. Bu açıklamanın dumanı tüterken, 1 hafta sonra da “Bazı görüşmeler oldu” demişti. Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu!
 
Evet, belki Şenol Güneş’i istemeyenler vardı yönetim içinde ama bu hocanın şahsına bir saygısızlık yapacak duruma gelmedi hiçbir zaman.
 
Evet, belki bazı yöneticiler istemedi ama nedeni hep Beşiktaş’ın daha iyiye gitmesi içindi.
 
Ve bugünden itibaren Milli Takım’ın yeni teknik direktörü Şenol Güneş. Belki göreve Haziran ayında başlayacak ama Beşiktaş yönetimi önemli bir karar vermek zorunda. Şampiyonluk umutlarının azaldığı bugünlerde, takımı sezon sonuna kadar Şenol Güneş mi götürmeli, yoksa gelecek sezon takımı çalıştıracak kişi mi? Kararı yönetim verecek ve en doğrusunu yapmak zorunda! Çünkü kime Beşiktaş’tan üstün değildir! Benim mi fikrim? Yazıda saklı…