Bir değil Bin Ali!

İSTANBUL Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Binali Yıldırım’dan söz etmek istiyoruz... Dün gazete ve televizyonların genel yayın yönetmenleri ve yazarları ile bir araya gelince ben de Ankara’dan selam olsun istedim. AK Parti iktidarından öncesini bilmiyorum. Sadece Tayyip Erdoğan’ın belediye başkanlığı dönemindeki bürokratlarından oluşu nedeniyle tanıyorum. Ancak 2002’den bu yana kendisini tanımaya gerek kalmaksızın tanıtan bir siyasetçi olduğunu söyleyebilirim. Zaten AK Parti iktidar olur olmaz kurulan ilk kabinenin ulaştırma bakanı olarak görev aldı. Ve bu görevi aralıksız sürdürerek en uzun süre ulaştırma bakanlığı yapıp rekor kırdı. İcraatları nedeniyle birçok ilklere de onun döneminde tanık olduk.

AK Parti’nin vitrin aktörü sayın Binali Yıldırım. Sonra da bilindiği gibi Ahmet Davutoğlu tercihinden vazgeçilince, parti başkanlığı ve başbakan olarak unvan aldı.

Başarılı bir siyasetçi ve başarılı bir teknisyen olması bir yana, lider Tayyip Erdoğan’a sıkı sıkıya bağlı olması, sözünden çıkmaması ve tam uyumlu çalışması asıl kayda değer özelliği. Bu nedenle de büyük bir güven oluşturdu Erdoğan’a karşı.

Başarılı bir siyasetçi ve başarılı bir teknisyen olması bir yana, lider Tayyip Erdoğan’a sıkı sıkıya bağlı olması, sözünden çıkmaması ve tam uyumlu çalışması asıl kayda değer özelliği. Bu nedenle de büyük bir güven oluşturdu Erdoğan’a karşı.

Başkanlık ödülü

Doğrusu ya TBMM başkanlığına getirilmesi de başarılı dönemin ödüllendirilmesi olarak yorumlanabilir. Yoğun geçen yıllardan sonra meclis başkanlığı ile kamil bir göreve erişmiş olması doğal karşılandı.

Bundan sonraki siyasi yaşamında masa başı görevi yapacağını tahmin ederken yanıldık. Belki de Başbakanlık’tan çok daha zor, aktif ve enerji isteyen bir görev için aday gösterildi.

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı ile Başbakanlık kıyaslanamaz elbette... Ama şu var ki, İstanbul’un sorunu bitmez. İstanbul’un çilesi, derdi hep olacaktır. Ve her geçen gün çözümsüzlüğe doğru da gidecektir. Dar bir yüz ölçüm, çok kalabalık bir nüfus, yüksek ekonomi ve alabildiğine sosyal yoğunluk.

İki tür İstanbul var çünkü... Bir normal İstanbul... İki çalışan İstanbul...

Çalışan İstanbul’un boyutu çok yüksek. Çorlu’dan Gebze’ye kadar uzanan bir hat. İki büyük havalimanının sirkülasyonu ile mega kent.

İstanbul’un tarihi yapısını da göz önüne alırsak hem özelliklerini hem de her geçen gün eklenen sorunlarını anlamış oluruz.

Diyeceğimiz o ki, İstanbul’da belediye başkanlığı gibi lider görev alacak bir kişinin uykuya bile ayıracak zamanı olmayacaktır. 65 yaş olgunluğundaki Binali Yıldırım belki de İstanbul için önemli bir çare olarak düşünülebilir. Zaten tanıdığım kadarıyla da başaramayacağını anladığı an oracıkta işi bırakır.

Beni de unutmayın

Dikkat edilirse ne Cumhur İttifakı’nın liderleri gibi ne de diğer adaylar gibi siyasi söylem paralelliğinde değil. Beka deyiminden söz etmiyor her şeyden önce. HDP oylarına talip olduğunu da açık açık ortaya koyuyor. Kendi üslubuna ve kimliğine göre bir propaganda şekli sergiliyor. Mitinglerde ilçe belediye başkanlarına oy isterken ‘Beni de unutmayın ha’ diyerek hatırlatma yapıyor kendisini sadece.

İTÜ mezunu bir mühendis Binali Yıldırım... Modern teknik kapasitesini kimse tartışamaz. İnsani yanını da... Hoşgörülü, esprili, çok dinleyen, az ama öz konuşan özellikleriyle babacan bir tavrı var. Bu da kendisine sempati duyulmasına neden oluyor. AK Parti’ye oy vermeyenlerin bile Binali Yıldırım’ın asık yüzlü olmadıklarını söyleyebilirim.

Karşısında ise genç, enerji dolu, siyasete ve hizmete aç, bir dönem ilçe belediye başkanlığı yapmış rakibi var.

Aralarında diyaloga bakıyoruz da eleştirilecek bir şey göremiyoruz. Tatlı-sert gönderme yapıyorlar birbirlerine. Saygılı, seviyeli bir rekabet. Günümüzün bu sert ve bıçkın siyasal mücadelesinde İstanbul’daki ilişkiler insanları rahatlatmıyor değil.

AK Parti iktidarının 2 numaralı aktörü olarak Binali Yıldırım zor durumda. Siyasi geçmişine bakıldığında kazanmak zorunda. Kaybettiği an geri dönüşü artık olmaz. Sade milletvekili olarak bu dönemi tamamlar ve emekliliğini bekler. ‘Ya kazanacak ya da kazanacak’ şeklindeki vazgeçilmez tutkusuyla seçime asılacak. Oysa rakibi işin başında olması nedeniyle daha rahat ve kaybedecek henüz bir statüsü yok.

İstanbul seçimine bu açıdan bakıyor ve bu değerlendirmeyi de bu nedenle yapıyoruz. Hangisi gelirse hoş gelecektir.