Alman Şansölyesi Angela Merkel'in daveti üzerine, Türkiye, ABD, Rusya, İngiltere, Fransa, Çin, Birleşik Arap Emirlikleri, Kongo Cumhuriyeti, İtalya, Mısır, Cezayir'in devlet başkanı ve hükümet temsilcileri yanı sıra BM, AB, Afrika Birliği ve Arap Birliği temsilcilerinin katıldığı, UMH Başbakanı Fayez el Serrac ve Libya'nın doğusundaki silahlı güçlerin lideri General Halife Hafter davet edildi.

Toplantı, hem biçim olarak, hem de mekan açısından, 15 Kasım 1884'den 26 Şubat 1885'e kadar süren Alman Şansölyesi Bismarck'ın davetiyle Berlin'de düzenlenen meşhur ‘Kongo Konferansı'nı anımsatıyor. ‘Libya Konferansı’ da Alman Şansölyesi Merkel’in davetiyle yine Berlin’de, yine bölge ve emperyalist devletlerin katılımıyla ve Afrika’yı ilgilendirecek meseleyle gerçekleşti.

Bismarck'ın düzenlediği Berlin Konferansı sonucunda ABD, Osmanlı İmparatorluğu, Avrupa Ülkeleri ve Rusya temsilcileri tarafından “Berlin Konferansı Genel Yasası” kabul edildi. Bu anlaşma ile Afrika'nın kolonilere bölünmesini hızlandırdı.

Gerçi ‘Kongo Konferansı'ndan önce, Afrika’da mücadele tüm hızıyla sürüyordu. Fransa 1881'de Tunus'u ve 1884'te Gine'yi işgal etti. 1882'de İngilizler, o zamanlar resmi olarak Osmanlı İmparatorluğu'nun bir parçası olan Mısır'ı işgal etti. İtalya, 1870 ve 1882'de Eritre'nin bir kısmını ele geçirdi. Nisan 1884'te Almanlar, aynı yılın Temmuz ayında Togo ve Kamerun'a geçti ve Güneybatı Afrika'yı (bugünkü Namibya) ilhak etti.

Kongo Konferansı ile Afrika'nın, sömürgecilere boyun eğdirilmesi hız kazandı. Birkaç yıl içinde, Avrupalılar, neredeyse tüm kıtayı bölüşmüştü. Kongo Belçika'ya, Sahra'nın çoğu ve Sahel bölgesi Fransa'ya düştü. Fas, Fransa ve İspanya arasında paylaşılması ve İtalya'nın Libya'yı 1912'de ele geçirmesi izledi. Almanlar Doğu Afrika'yı (Tanzanya, Burundi ve Ruanda ve Mozambik'in bir parçası) güvence altına aldı. İngiltere’de 1899'da Sudan'ı işgal etti.

Afrika 19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başlarında olduğu gibi, büyük güçlerin emperyalist çıkarları ‘diplomasi ve barış’ kisvesi altında sürdürdüler. Bugün ise aynı hedeflere ulaşmak Afrika’yı bölüşmek için daha da açık ve agresif davranıyorlar. Libya'nın stratejik önemi, pek çok ülkenin buraya dahil olmak istemesinin sebebidir.

150 yıl önce Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalandığını ve 2020 Türkiye’sinin, bugün Afrika masasında ‘belirleyici bir aktör’ olduğunu görmek gerekir.

Ancak ‘Berlin Süreci’ adı verilen konferansla Türkiye’nin menfaatleri yitirebilir. Her ne kadar nihai bir anlaşma yapılmamış olsa da; sonuç bildirgesinin Türkiye’nin aleyhine olduğunu vurgulamalıyız. Daha sonraki analizlerimizde bu konuyu etraflıca analiz edeceğiz.

Libya'yı kim kontrol ederse, Avrupa'ya giden en önemli göç rotasını kontrol ediyor olacak. Ayrıca Libya'da petrol var. Avrupa’nın petrol ihtiyacının %40’ı Libya’dan sağlanıyor. Dolayısıyla Libya, Avrupa’nın yaşam ünitesidir. Petrol Libya’dan sağlanmazsa, hem maliyetler artacak, hem enerji transferi güvenliği gibi bir handikap ortaya çıkacak, hem de çeşitli alternatif güzergahların kullanımı durumunda çeşitli jeo-politik riskler/tavizler alınmış olacaktır. Her halükarda Libya’nın kaybı durumunda Avrupa’ya çok ağır ekonomik maliyeti getirecektir.

Alman hükümeti 2011'de Libya'nın NATO tarafından bombalamasına katılmamış olsa da, 2013-2014 yılları arasında Afrika dış politikasını daha da saldırgan hale geldi. Almanya, Mali'nin Fransız liderliğindeki işgaline konuşlanmış 1.000'den fazla askerle meşgul, komşu Nijer'de bir askeri kampa sahip. Almanya 2019 Mart ayında, ilk olarak Mayıs 2014'te kabul edilen “Afrika Politika Yönergeleri”ni güncelledi. Bu revizyon, kıtanın giderek artan dinamik ekonomisine bağlı olarak, Afrika'nın Almanya ve Avrupa için artan alaka düzeyini çağrıştırıyor. Perde arkasında, Berlin ve Avrupa Birliği'nin Afrika için kapsamlı bir askeri müdahale hazırladıklarına dair birçok gösterge var. Zira Rusya, Çin ve ABD'ye karşı Avrupalılar, daha agresif bir şekilde Kuzey Afrika'nın büyük bölgelerinde hatta kıta da hızla genişlediler. Sadece geçen yıl Mali, Burkina Faso ve Nijer'de teröristlerle mücadelede 1.500 asker öldürüldü. Sahel'deki durumda daha iyi değil.

Sonuç olarak Barışçıl ittifaklar savaşlara zemin hazırlıyor ve ardından da savaşlar çıkıyor; biri diğerini koşullandırıyor, barışçıl olmayan mücadele biçimleri üretiyor. Küresel sistemin derin ekonomik krizi, büyük güçleri savaş ve toplumsal uçurumun derinliklerine götürüyor. Üçüncü Dünya Savaşı tehlikesi Afrika ve Ortadoğu'daki yeni sömürge savaşlarının hızlanmasına paralel yakınlaşıyor. Nitekim Ortadoğu’daki gerginliklerin Afrika’ya sıçraması, bu gerilimin bir sonraki çatışmaların habercisi olduğunu gösteriyor. Nitekim Berlin konferansının 55 maddelik sonuç bildirgesi de gösteriyor ki; bu kadar çok detay bir anlaşmazlığın işareti olduğu gibi; tüm tarafların Libya Merkez Bankası ve Libya Ulusal Petrol Şirketi gibi kurumların bütünlüğünün korunmasına verdiği önemde, çatışma ve gerginliklerin bu iki kuruma sıçratılmamasına azami dikkat edilmesi, savaş ganimetinin zarar görmemesini işaret ediyor.