İstanbul aşkımız. İstanbul gönül işi. İstanbul'a hizmet şudur budur. Her şey güzel. Hizmete bir lafımız yok. Ancak İstanbul’un bir sorunu var ki, sormayın gitsin! 'Trafik.' Artık içinden çıkılmaz, yaşanmaz hale geldi. Hele hele park sorunu… O daha da berbat bir şey. Eminönü'ne, Beyoğlu’na, Taksim’e veya trafik yoğunluğunun fazla olduğu bir yere gidin, park yeri arayın. İnanın canınız burnunuzdan gelir. 

Bu iş nasıl halledilecek?

İstanbul 20 milyona yaklaşan nüfusu ile mega bir kent. Korkunç bir göç var. Çocuklar ana rahmine düşmeden, İstanbul'a gitme rüyası görüyorlar. Bu göç tabii ki iskan ve de nüfus sorununu gündeme getiriyor. AK Parti hükümeti İstanbul için beton yığını haline gelen Esenyurt gibi ilçeler hariç iyi şeyler yaptı. Köprüler, tüneller, geçitler, trafik düzenlemeleri. Ancak bu yetmedi. Mega kent oluşu, iş bulma potansiyelinin yüksek oluşu, insanları mıknatıs gibi bu kente çekiyor. Nefes alamaz hale geldik. Artık İstanbul'a bence pasaport ile vatandaş almanın zamanı geliyor mu ne! 

Boğaz'a gitmek hayal oldu

1980-95’li yılarda Tercüman gazetesinde cumartesi günleri izin günümüzdü. Çoğu hafta sonu şöyle bir Boğaz'ı turlar, denizin kokusunu alır, Sarıyer’in tepelerinde çayımızı yudumlar, koylarda da ızgara hamsimizi yer, neşeyle, enerji toplamış olarak evimize dönerdik. Önceki hafta Mersin’den misafirlerimiz geldi. Eczacı Levent ve eczacı eşi Neslihan Uslu. Günlerden cumartesi; “Boğaz'ı görmek, gezmek, İstanbul’un tadını çıkarmak istiyoruz” dediler. Biz de öyle yaptık. Yapmaz olaydık! Sabah erken kalktık. 17 dakikada Sarıyer’deydik. Her şey güzeldi. Sarıyer börekçisini ziyaret ettik. Su muhallebicisinde tatlı yedik. Sonra Sarıyer’in tepesine çıktık. Şahin Tepesi'nde çayımızı kahvemizi yudumladık. Buraya kadar her şey muhteşemdi. Sonrası, dönüş süreci. Öğle saatlerinde, Sarıyer’den, evimize 2.5 saatte döndük. Yani sabah zevkimiz burnumuzdan geldi inanın. Bir trafik ki sormayın. Güneşi, ışığı gören yola dökülmüş. Trafik öyle yoğun ki nefes bile alınacak gibi değil. Bulunduğumuz semtte börek de var çay da. Boğaz ve de denizin cazibesi olmasa bu ızdırap çekilir mi? Bilmiyorum! 

Sürücü çıldırdı

Trafiğin yoğun olduğu bir saat. Yine öğle saatleri. Adam başını camdan çıkarmış bağırıyor; “İzmir’den, Osmangazi Köprüsü'ne 4.5 saatte geldim. Evim Avcılar’da. 3 saattir yoldayım. Ne zaman evime varacağım belli değil. Birileri lale ekeceğine artık şu trafiği ele alsınlar. Canımız burnumuzdan geliyor.”

Bir şeyler yapılmalı

Evet, trafik için, otopark için, akın akın gelen göçler için bir şeyler yapılmalı. Ama ne! Bu bizim işimiz değil! Çünkü belediye başkanı değiliz. Ama kesin olan bir şey var, o da bu gidişle artık İstanbul insanı bu mega kentte nefes alamayacak gibi. Denizi bile artık aydan aya görecek gibi. Çünkü bir yere gitmek için yola çıktığınızda ananızdan emdiğiniz süt burnunuzdan geliyor. Allah Sirkeci’de çalışıp da, akşam arabasıyla Beylikdüzü, Avcılar veya Büyükçekmecede’de, evine gideceklerin yardımcısı olsun diyorum.