SEVGİLİ dost!..Sana hasret dolu mektuplar yazmak istedim mesafeleri hiçe sayan...

Ne çare ki sizin semte posta gitmiyormuş Zeki Ağabey...

Ben de; hani söz vermiştin ya ''Geleciğim'' diye. Onun için içimden geçenleri yazıp seni bekliyorum ve de eski sohbetlerimizin sıcaklığını yakalamaya çalışırcasına...

Dünyanın en zor yazılarıdır vefat eden bir dostun ardından kâğıda dökülenler…

Hep zor gelmiştir bana bu tür yazıları kaleme almak…

O kişi sizin onbeş yıllık dostunuz ve ağabeyinizse işin zorluğu daha da katlanıyor üstelik...

Ölüme çare bulan yiğit çıkmadı daha; çıkmayacak da...

''Her can ölümü tadıcıdır'' ilâhi fermanı işliyor durmadan…

Aslında ölümden korkan ve kaçan, bin kere ölür ömrü boyunca...

Akıllı insan ölümden korkmaz; bu ilâhi sonu kabullenir ve ona hazırlanır.

Hem atalarımız ne güzel söylemiş ''Korkunun ecele faydası yok'' diye...

GİDENİ ÖZLEMEK...

ÖLÜME karamsar bakmayalım...

Çünkü ölüm ''yok oluş'' değil, sonsuz bir ahiret hayatının ilk basamağıdır.

Üstad Necip Fazıl Kısakürek, ölümün güzelliğini bakın nasıl dile getiriyor:

"Ölüm güzel şey; budur perde ardından haber

Hiç güzel olmasaydı ölür müydü Peygamber?"

Cahit Sıtkı Tarancı'nın dediği gibi de:

"N'eylersin ölüm herkesin başında.

Uyudun uyanamadın olacak,

Kim bilir nerde, nasıl, kaç yaşında?

Bir namazlık saltanatın olacak,

Taht misali o musalla taşında."

Gerçek bu da olsa gideni özlememek mümkün mü?

BİR GÖRSEN NELER OLDU?

DOSTUM, sen gittin gideli, daha bir yalan oldu bu dünya...

"Uğruna ölürüm" denildikten bir gün sonra biten sevgiler, yeminlerden sonra vefasızlıklar, "Dostluğumuz sonsuz olacak" denildikten sonra sırt çevirmeler…

Meclis kürsüsünden edilen yeminlerin bile tutulmadığı siyaset ve açılan açılana...

Sen hep ''Temiz siyaset'' deyip şikâyet ederdin ya. İnan o günleri bile arar olduk.

Son yıllarda yaşananlar karşısında kalemim takatsiz, yüreğim umutsuz ve güvensiz kaldı...

Her sözün ardından bir ''acaba'' geçti içimden ve soruyorum kendi kendime: ''Zeki Ağabey acaba bu duruma ne derdi'' diye?

Sen hep derdin ya, ''Bu siyaset öyle kirlendi ki güzel sözlerin altında bile bir menfaat kokusu alıyorum'' diye...

Şimdi bir görsen Türkiye'de ne dolaplar dönüyor?

Yoksa söz verip de dönmeyişin ondan mı?

AH BU AYRILIKLARIN GÖZÜ KÖR OLSUN...

BAK radyoda bir şarkı çalıyor: Tam benim hüznümü anlatır gibi:

Olmaz ilaç sine i satpareme, çare bulunmaz bilirim yareme, Baksa tabibanı cihan yareme, çare bulunmaz bilirim yareme...''

Her insan hayatının çeşitli aşamalarında muhakkak birşeylerden ayrılır...

Kimi en sevdiği bir insandan, kimi anasından, kimi babasından, kimi evladından, kimi memleketinden, kimi en sevdiği dostundan... Ayrılıklar; hayatta varsak eğer muhakkak kaçınılmazdır.

Ben ayrılıklarda hep giden olmayı tercih ederim.

''Neden'' derseniz kalan daha çok acı çeker bence.

Dönmeyeceğini bilse de sormadan edemez ve tutturur bir türküyü gözleri yaşlı, kalbi kırık; geçmişteki güzel günleri hatırlayarak:

Böyle miydi senin ile ahtımız

Yollarına kar mı yağdı gelmedin

Ömür bitti tükeniyor vaktimiz

Yollarına kar mı yağdı gelmedin

Gel ağlama gözlerini sil gayrı

Uzadıkça uzamasın yol gayrı

Ayrılığa dayanamam gel gayrı

Yollarına kar mı yağdı gelmedin

Döküldü yaprağım güzlere düştüm

Gönülden ırağım gözlere düştüm

Yüreğim yanıyor közlere düştüm

Yollarına kar mı yağdı gelmedin

Evet sen gelmedin ama biz yine sana geldik.

Ve gideli tam 3 yıl oldu...

Ulu ağaçlar boynunu bükmüş, çaresizliğine çare arayışında...

Tabii geride bıraktığın bizler de...

Şair ''Her ölüm, erken ölümdür'' der...

Ölüme çare yok, yeter ki ölüler bu dünyada yaptıklarıyla hatırlansınlar...

Sevenlerin vardı caddeler boyu...

Ne sevenlerinle övündün...

Ne de kızdın, taşlayanlara...

Bildiğin yoldan yürüyerek...

Adam gibi yaşayıp...

Adam gibi ayrıldın aramızdan.

Nur içinde yat.