TÜRKİYE’YE ve Türkiye’nin bütün değerlerine saldırmak gibi rezil bir moda pek revaçta. Avrupa ülkeleri ve Amerika, kime ne avanta vereceğini, hangi şaklabanı kaç paraya satın alacağını iyi biliyor. Sözde tarihçinin,”Keşke Yunan galip gelseydi. Ne hilafet yıkılırdı. Ne şeriat yıkılırdı” sözlerini hatırladıkça hâlâ kanım donuyor. Bu sefillerin dedeleri de Kurtuluş Savaşı’nda, Türk ordusuna karşı Yunan askerlerini tutmuştu. İzmir’i işgal edip, Anadolu’ya yürüyen Yunan ordusunu; yollarına gül serperek karşılayanlar, Türk bayraklarını yırtıp, Yunan bayraklarını sallayanlar vardı. (Bu olaylar İlhan Selçuk’un Yüzbaşı Selahattin’in Romanı adlı kitabında ayrıntılarıyla anlatılır.)

“Kahramanı kadar haini de çok bir milletiz”

YABANCILARIN yurdumuzdaki uşakları “Yunanlılar bizi Kemal’in askerlerinden kurtarmaya geldi” diye rezilce yazıp çizmişler, her türlü melaneti, her türlü hainliği yapmışlardı. Bu konuda çok sayıda belge ve eser vardır. İnsan okudukça tüylerinin diken diken olduğunu hisseder. Turgut Özakman’ın Kurtuluş Savaşı destanı olan ‘Şu Çılgın Türkler’ adlı ünlü kitabında bu durum bütün yönleriyle anlatılıyor. Kitabın 555’inci sayfasında Yunan işgali sırasında iç düşmanları dış düşmanlardan daha tehlikeli bulan Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün “Kahramanı kadar gafili de, haini de çok bir milletiz” demek zorunda kaldığı anlatılıyor. Atatürk’ün bu teşhisi, günümüzde de hâlâ geçerliliğini koruyor ne yazık ki...

Atatürk düşmanlığı aslında Türk düşmanlığıdır

ATATÜRK ve Atatürkçülük birbirinden ayrılamaz. Atatürk ve Atatürkçülük, bağımsızlık, özgürlük, egemenlik, insanlık, barış, demokrasi, çağdaşlık, aydınlanma, adalet, namus ve onur demektir. ‘Türkiye’ demektir. Atatürkçü olmak, en başta insan olmak, adam olmak, yurtsever olmaktır. Kendini bilenler, mutluluğunu kimlere borçlu olduğunu unutmayanlar için Atatürkçe düşünmek ve yaşamak, Atatürkçü olmak en yüce onurdur. ‘Ne mutlu Türk’üm diyene’ sözüyle bu onuru ellerimize teslim etti... Oysa bugün, bu güzel ve anlamlı özdeyiş bile sulandırılıyor. ‘Ne mutlu Türkiye vatandaşıyım diyene’ gibi bir laf cambazlığıyla siyasi yatırım peşinde koşanlar var. Sadece bununla mı kalıyorlar? Atatürk’ü dinsizlikle suçlayanlar, siyasi manevraya geçmeleri gerektiğinde laiklik ilkesini ‘dinsizlik’ olarak bile gösterebiliyorlar. Damarlarında Türk kanının damlası olmayanlar bir yolunu bulup Atatürk’ü karalamayı yıllardır sürdürürler. Atatürk düşmanlığı aslında Türk düşmanlığıdır.

Azınlıkları söküp attım İsmet

ŞİMDİ geçmişe bir yolculuk yapmanın tam zamanı. Başbakan İsmet İnönü, Atatürk’e ‘azınlıklar’ konusunu Meclis’e taşımak istediklerini söyler. Atatürk, İnönü’ye bahçedeki lalelerle cevap verir. Bakın nasıl:

İnönü, akşam saatlerinde İstanbul’daki Florya Köşkü’nde Atatürk’ü ziyarete gider...

- Hayırdır İsmet... Habersiz geldin...

- Paşam, azınlıklar meselesi... Konuyu Meclis’e getireceğiz... Ne diyorsunuz?

-İsmet, bugün geç oldu. Yarın sabah erkenden gel, konuşalım.

İnönü çıkınca Atatürk, bütün görevlileri toplamış:

- Sadece laleler kalsın. Bahçedeki diğer bütün çiçekleri sökün, atın... Hem de derhal...

İsmet Paşa sabah gelmiş, bahçenin halini görmüş ve görevlilere sormuş:

- Ne oldu böyle?

- Gazi Paşa hazretleri emrettiler, söktük.

Başbakan İnönü, Cumhurbaşkanı Atatürk’ün odasına girmiş:

- Paşam, bahçenin durumu nedir?

- Azınlıkları söküp attım İsmet.

İnönü ‘Anladım’ dercesine başını öne eğmiş...

Atatürk: ‘’İsmet, ben ‘Ne Mutlu Türk’üm Diyene’ sözünü boş yere söylemedim. Kendini Türk hisseden herkes bu vatanın öz evladı. Ben hayatta olduğum sürece bu böyle bilinsin... Ve sakın azınlıklar ile ilgili bir kanun çıkarılmasın.’’

Türk’e kefen biçmeye kalkanlara ithaf olunur.