HEMEN her ülkede büyük büyük adamlar vardır. Kendilerini herkese öyle algılatmışlardır. Kendileri de öyle olduklarına son derece inanç sahipleridir. Lüks lokantalarda, üniversite salonlarında, çok ortaklı modern otel lobilerinde bir araya gelirler. Temas ettikleri, edecekleri konuyu da tema diye ifade ederler. O temalı, bu temalı toplantılar yaparlar. Arada ayakta bir şeyler yer-içerler, öğle arasında da şatafatlı yemekler yerler. Afiyet olsun. Bilimsel tebliğ diye üç beş daktilo sayfası sözü okurlar orada bulunanlara. Çoğu söylediği şeyin sahibi değildir. İçselleştirmiş değillerdir. Ama yine de en önemli şeyleri kendilerinin, kendinden başkalarının ise çerez mesabesinde şeylerden söz ettiklerine inanırlar. Ha yalan yere birbirlerini de tebrik ederler. O tebliğ diye sunulan sözler topluluğunun yarıdan fazlası da başka kaynaklardan aktarmadır. Doğrulukları da test edilmemiştir. İlim adamlığı işte böyle bir şey.

Bilgi bir kırıntıdır

Bu tür toplantılara katılmak için para ödeyenler var. Toplantıya hiç katılmayıp elektronik çoklu görünüm aygıtlarıyla, telekonferans dedikleri usulle katılanlar var. Ama bütün bu sunumlar ilmi çalışma olarak üniversite idarelerine, tez şuralarına ilmi çalışma olarak takdim edilir. Bilginin paylaşılması elbette, paranın harcanması gibidir. Parası olan nasıl harcarsa, bilgisi olan da onu sunar. Para harcandıkça biter, bilgi paylaştıkça artar. Aslına bakılırsa para da harcandıkça bitmez. Sadece el ve cep değiştirir. Bilgi bir kırıntıdır. O kırıntılar bir araya gelip manzume haline getirilmezse çok da değerli olmayabilir. Bilgi, değer katıldığında, yani onu usule uydurarak manzume haline getirildiğinde ilme kazandırmış, ilave etmiş olunur. Bilginin güzelleşmesinden söz eden akademisyenler var. Bilginin güzeli olmaz. Güzellik başka bir alana aittir. Bilgi iyi ve kötü de olmaz. O da başka bir alana ait terimlerdir. Bilgi faydalı ya da zararlı olabilir.

Üniversitelerin bir başka saplantısı da araştırma geliştirme olayıdır. Toplumdan kopuk, toplumun değerlerini hafifseyen, ama toplumdaki her hangi bir kişi gibi önyargıları ve kabulleri olan ilim adamları neyi, nasıl araştıracak ve geliştirecektir? En özgür olduğunu sanan bile, devletin resmi ideosunun tabusuna hürmette bulunmak zorunda. En geniş düşündüğünü zanneden bile, gelip siyasi otoritenin sevdikleri ve sevmedikleri duvarına toslamıyor denemez. Devlet bir kenara bırakılsa bile akademisyen ya da aydın ya da özgür düşündüğüne inanan insan, siyaset arenasındaki liderini aşan bir görüş, bilgi, bulgu açıklarsa başına gelecekler bellidir. O halde üniversite ve akademisyenler AR-GE saplantısını gözden geçirmelidir.

Bir başka saplantı da üniversitesanayi işbirliğidir. Bu ülkelerin, dünyanın sanayileşme döneminde çok değerliydi ama, artık günümüzde çok bayat ve geçersiz ilke ve saplantıdır. Artık milletlerin aradığı sanayileşme değil. İklim değişikliğine çare, çevre kirliliğine çare, insan niteliklerinin artırılması, bilgi ve tekno değişimi ve uzay alanında yapılabileceklerin neler olduğu araştırılıyor. Üniversite sanayi işbirliği yerine orta öğretim-sanayi işbirliği daha anlamlıdır. Sanayinin ara eleman ihtiyacını karşılayacak yer üniversite değil, orta öğretimdir.

Notlara bakarak konuşma

Bu toplantılarda başka ülkelerden de bazı akademisyenler davet edildiğinde toplantı uluslar arası boyut kazanıyor. Havalı oluyor toplantı. Gel gelelim hangi ülkelerden hangi nitelikte ilim adamlarının katıldığı çok da umurunda olmuyor kimsenin.

İlim adamı denilen kişi araştırmaya ön kabulle başlayamaz. Bir konunun ne olduğunu bilerek, o sonucu elde etmek için çalışma ilmi çalışma olmaz. Sonunda bir hüküm cümlesini söyletmek için araştırma yapılmaz. Tabu kişilerin sözüne ters düşen ilmi bulgunuz olduğunda bunu ortaya koyar mısınız, yoksa tabunun sözlerine uydurmak için tevil mi edersiniz.

Bir çok sivil toplantıya katıldım. Söz söyledim. Ama hiç birinde elimde keağıtlar yoktu. Bir konuşmacı elindeki notlara bakarak konuşuyorsa, bilin ki