Câfer-i Sâdık Hazretleri güler yüzlü, tatlı sözlü bir Hak dostu idi. Sîreti ve sûreti çok nurluydu. Büyük dedesi Hazret-i Ali’ye çok benzerdi. Son derece vakur ve mehâbetli idi. Câfer-i Sâdık Hazretleri her bakımdan öyle fazîlet sahibi bir insandı ki, mübârek sîmâsına bakanlar, onun Peygamber sülâlesinden olduğunu derhâl fark ederlerdi.

Onun mânevî olgunluk ve üstünlükleri, kendisi hakkında anlatılanlardan çok daha yüksek idi. O, bu yüceliği sebebiyle; “Şeyhu Benî Hâşim: Haşimoğulları Kabîlesi’nin büyüğü” diye de isimlendirilmiştir.

Şu hakîkati hatırlamak bile, onların fazîletini ifâdeye kâfîdir: ‘’Bütün mü’minler, Resûlullah Efendimiz’e salât ü selâm getirirken, O’nun Ehl-i Beyt’ine ve nesline de duâ ederler. Hattâ namazda tahiyyâttan sonra Peygamber Efendimiz r ve O’nun Ehl-i Beyt’ine salât ü selâm getirilmediği takdirde, namaz kâmil mânâsıyla edâ edilmiş sayılmaz.’’ Câfer bin Muhammed Hazretleri çok cömert bir Allah dostu idi.

Fakir fukarâyı doyurur, muhtaçlara infâk ederdi. Fakir düşmekten korkmaksızın o kadar infaklarda bulunurdu ki, neredeyse kendi âilesine bir şey bırakmazdı. Gizlice infâk etme ve dertlere devâ olma hususunda, muhterem dedesi Zeynelâbidîn Hazretlerine benzerdi.

Nitekim Zeynelâbidîn Hazretleri, karanlık basınca, ekmek, et, para gibi malzemelerle doldurduğu torbasını omzuna alıp dışarı çıkar ve kimsenin haberi olmadan fukarânın kapılarının önüne ihtiyaç duydukları şeyleri bırakırdı.

Bu durum ancak vefâtından sonra, fukarânın sahipsiz kalması neticesinde anlaşılabilmişti. Nitekim Zeynelâbidîn Hazretlerinin mübârek naaşı yıkanırken de, sırtında içi su toplamış büyükçe yaralar görüldü. Sebebi araştırıldığında bunların, fukarâya erzak çuvalı taşımaktan dolayı oluştuğu anlaşıldı.

Câfer-i Sâdık Hazretlerinin Elbisesi: Câfer-i Sâdık Hazretleri, son derece mahviyet sahibiydi. Süfyân-ı Sevrî Hazretleri, bir gün onun üzerinde kıymetli bir elbise görmüştü. Bunu Peygamber Efendimiz’in nesline yakıştıramadığını söyleyince, Câfer-i Sâdık Hazretleri altındaki kıldan dokunmuş sert yün elbiseyi gösterdi. İçinde yaşadıkları devirde maddî imkânlar bollaştığı için herkesin giydiği güzel elbiselerden giymenin daha münâsip düşeceğini ifâde ettikten sonra: ‘’Alttakini Allah için giydik, üsttekini de sizin için giydik. Allah için olanı gizledik, sizin için olanı da izhâr ettik!’’ buyurdu.