Cafer-i Sadık Hazretleri, Ehl-i Beyt’ten olup, Altın Silsile’nin dördüncüsü, 12 İmam’ın altıncısıdır.

Cafer-i Sadık Hazretleri hicri 80 senesinde Medine-i Münevvere’de doğmuştur.

Özü-sözü doğru, son derece dürüst ve güvenilir bir şahsiyete sahip olması sebebiyle, kendisine Sadık denilmiştir.

Ayrıca Sabir sabreden, tahammül gösteren, fazilet ve yüksek ahlak sahibi, olgun, Tahir temiz, nezih ve Atır hoş kokulu lakaplarıyla da anılmıştır.

Cafer-i Sadık Hazretlerinin babası, Muhammed Bakır (r.a.); dedesi Ali Zeynelabidin (r.a.); dedesinin babası da Hazret-i Hüseyin’dir (r.a.). Cafer-i Sadık Hazretleri’nin soyu, baba tarafından Hazret-i Ali’ye, anne tarafından ise iki koldan Hazret-i Ebubekir’e ulaşmaktadır.

Böylece o, Ehl-i Beyt ile Hazret-i Sıddik’ın maddi manevi nesebini şahsında birleştirerek, ‘’Altın Silsile’ye’’ ayrı bir güzellik kazandırmıştır.

Cafer-i Sadık Hazretleri, küçük yaştan itibaren ilim, ibadet, fazilet ve ahlakta zirve bir aile ve muhitte yetişmiştir.

Enes bin Malik ve Sehl bin Sa’d (r.a.) gibi sahabilerden; Ata, Zühri, Urve, İkrime ve Nafi (k.s.) gibi meşhur tabiin alimlerinden, akaid, tefsir, hadis, fıkıh gibi İslami ilimleri en üst seviyede tahsil etmiştir.

Bilhassa, büyük birer âlim olan muhterem dedeleri Zeynelabidin ve Kasım bin Muhammed Hazretleri ile muhterem babası Muhammed Bakır Hazretlerinden çok istifade etmiştir.

Onlar kanalıyla pek çok hadis-i şerif rivayet etmiştir.

Bu zevatın hepsi de Medine-i Münevvere’nin büyük alim ve imamlarıdır.

Cenab-ı Hak hepsinden razı olsun! İmam Malik Hazretleri, onun hakkında şöyle der: ‘’Cafer-i Sadık Hazretlerinin huzuruna varırdım; o, güzel ve nükteli sözlerden hoşlanır, daima tebessüm halinde bulunurdu. Yanında Nebir zikredildiğinde ise hemen toparlanır, adeta rengi sararırdı.

Yanına uzun zaman gidip geldim.

Onu hep şu üç halden biri üzere görürdüm: ‘’Ya namaz kılar, ya oruçlu olur veya Kur’an-ı Kerim okurdu. Abdestsiz olarak hadis-i şerif rivayet ettiğini hiç görmedim. Malayani konuşmazdı. Haşyetullah sebebiyle yüreği titreyen abid ve zahidlerdendi.

Yanına vardığımda mutlaka kendi altındaki minderi alıp bana ikram ederdi...’’