ALI Çelebizade Ala’eddin Hasan Çelebi’nin oğlu olarak Amasya’da doğdu.

Tam ismi; Mehmed Celaleddin’dir.

Küçük yaşta iken yanına verildiği Tokatlıoğlu Cemaleddin Yusuf Çelebi’nin taht-ı tedrisinde dini ilimleri öğrendi.

Hüsn-i hattaki mahareti sayesinde tanıştığı Amasya Valisi Şehzade Bayezid’in 1481 senesindeki cülusundan sonra İstanbul’a gitti.

Bir müddet burada bulunduktan sonra Amasya Valiliğ’ne tayin edilen Şehzade Ahmed’in hüsn-i hat muallimi olarak Amasya’ya döndü. 

Burada iken, 14 Kasım 1488 tarihine müsadif arefe günü vefat etti.

Aklam-ı sitteyi evvela Yahya Sofi’den meşketmiş olan Celal Amasi, daha sonra İranlı hattatlardan Yahya Fettahi-i Nişaburi’den istifade ile kendine mahsus bir şive oluşturmuştur.

Hatta dönemin en önemli kültür merkezlerinden biri olan Amasya’nın yetiştirmiş olduğu değerli hattatlardan biri olarak, Menakıb-ı Hünerveran’da ‘’esatize-i Rum’’ olarak anılan, Anadolu’nun yedi hat üstadından biri olarak kabul edilmiştir.

Ancak oluşturduğu şive, Yahya Sofi’nin hanesinden meşk arkadaşı olan, Hayreddin Mar’aşi’nin şakirdlerinden Şeyh Hamdullah’ın ki, muhtemelen onun dayısı veya halasının zevci idi.

Ortaya koymuş olduğu şive karşısında rağbet görmemiş ve oğulları Cemal Amasi ve Celalzade Muhyiddin Efendi ile Abdullah Amasi tarafından temsil edilen kuru bir vadi olarak kalmıştır.

Abdullah Amasi. Şeyh Hamdullah’ın akrabasından, Hattat Celal Amasi’nin oğlu olan Abdullah Amasi’nin hayatı hakkında, Amasyalı olduğu ve hüsn-i hattı babasından meşkederek icazet almış olduğu dışında fazla bir bilgi yoktur.

Sultan 2. Bayezid’in daveti üzerine göçtüğü İstanbul’da vefat etmişse de tarihi ve medfeni bilinmemektedir.

Son eserinin tarihine istinaden 1518 senesinde hayatta olduğu anlaşılan Abdullah Amasi’nin, sofî meşreb olup ömrünü yazı yazmak ve çile çekmekle geçirdiği ve vefâtında seksen yaşlarında olduğu nakledilmektedir.

Başlarda babasının izinden giderek Yâkût tarzında yazmış olan Abdullah Amasi, daha sonra Şeyh Hamdullah’tan etkilenerek kendine has bir şive oluşturmaya çalışmışsa da, Şeyh Hamdullah’ın üslubu karşısında kuru bir vadi olarak kalmıştır.