Hadi şöyle günün kasvetinden, terörden, ekonomiden, PKK leşlerinden, ekonomik sıkıntı çekerken, olmayan paramızla yapmaya aday olduğumuz 14 milyar Euro’luk güvenli bölge planından sıyrılıp, biraz GEYİK muhabbeti yapalım.

Sıkıntımızı atalım, biraz gülelim, biraz düşünelim. Cingöz Ahmet”in maceralarına şöyle bir göz atalım.

Kimdir Cingöz Ahmet?

Cingöz Ahmet 12-13 yaşında bıçkın bir Ege bebesi. İkamet yeri, İzmir, Menderes, Orta Mahalle Köyü. Akıllı mı akıllı. Çalışkan mı çalışkan. Ahmet delikanlımızın en önemli özelliği de, kafasının şimdiden ticarete çok yatkın olması(!). Ayaküstü alır satar, özetle bir şeyler yapar ve de inanın ama para kazanır. Ahmet’e bir berber dükkanında rastladım. Yörük berber Özcan kardeşimizin dükkanında.

Yeni bir çırak almıştı. Onu bir ay kadar da eğitmişti. Kimdi bu çırak?

Tabii ki namıyla maruf Cingöz Ahmet kardeşimiz. Ahmet o gün biraz sıkıntılıydı. Üzgün tasalı ve de ağlamaklı hali vardı. Kulağı yara bandajı ile sarılı olan ustası, misafirlere çay söylemeye gittiğinde, Ahmet’e bu sıkıntılı halini sebebini sordum. Ahmet trajik komik olarak durumu özetledi; “Ağabey ben bir aydır berberlik yapıyorum. Ustam onu tıraş etmesini istedi. Bende ettim.

Makineyi biraz hızlı KAKTIRIVERİNCE, ustamın kulağından bir parça kopuverdi. Ustam çok kızdı. Bana iki tokat attı. İşten de kovdu. Bugün son günüm.”

Manav cezası

Ahmet bebemiz yaz tatillerinde çalışıyordu belli ki. Annesi babası ona hem eve katkı sağlaması, okul parası biriktirmesi, hem de bir meslek öğrenmesi için bir yerlerde iş buluyordu. Ama Ahmet görüntü itibarıyla pek dikiş tutturamıyordu. Kanı DELİ akan Ahmet delikanlımıza, Yaz mevsimin sonunda, okulların açılmasının arifesinde, bir Pazar tezgahında rastladım. Ahmet bir pazarcının yanında çıraklık yapıyor, meyve sebze ve de yeşillik satıyordu. Beni görünce sevindi, güldü, elini salladı.

Sordum;

“Ahmetçim hayrola!

Yeni işin hayırlı olsun”.

Ahmet’in cevabı pek öyle hayırlı türden değildi;

“Ağabey işi ben istemedim. Annem ile babam beni ceza olarak Yusuf Amcanın yanına verdiler. Burada bedava çalışıyorum”. Peki, Ahmet’in cezası suçu neydi de bir anda manav çırağı olmuştu!

Ahmet’in sonradan bana anlattıklarını özetleyip, konuya açıklık getireyim...

Kümesi boşalttı

Cingöz Ahmet’in bir ideali varmış. Güzel bir el bilgisayarı alıp, hem oyun oynamak hem teknolojiyi öğrenmek, hem de arkadaşlarından öğrendiği, gördüğü, internetin nimetlerinden faydalanmak. Ancak maddi durumu bırakın bilgisayar almayı, bilgisayarın aparatlarını bile almaya müsait değil tabii. Ama şans o ki Ahmet’in karşısına köyde organik tavuk, horoz ve yumurta arayan, İstanbullu bir yazlıkçı çıkarır. Ahmet için bu büyük bir fırsattır. Ahmet adama sorar;

“Kaç tavuk-horoz lazım?”

Yazlıkçı; “Yaz boyunca yiyecek kadar” cevabını alır. Cingöz Ahmet kendisine milli piyangodan büyük ikramiye çıktığını anlar. Sonrası... Sonrası felaket...

Evden kovuldu

Ahmet’e en son okulun önünde ağlarken rastladım, korkunç üzüntülüydü. Hayır, olsun ne oldu?

Soruma, gözyaşları arasında cevap verdi; “Ağabey kümeste ki bütün tavukları o yazlıkçı abiye sattım. Annem Tilkiden şüpheleniyordu. Ama son tavuğu çalarken büyük tilkiyi beni yakaladı. Kötü bir dayak yedim. Evden de kovdu. Benim böyle bir oğlum yok dedi. Sattığım tavukların parasıyla bilgisayar almıştım, onu da kırdı. Şimdi gidecek yerim yok.

Onun için ağlıyorum.” Durum bu sevgili gönül dostları. Gülelim mi? Ağlayalım mı? Bilmiyorum ama Cingöz Ahmet’imizin işi Tarzan misali, hakikaten zorda. Sonrası ne oldu bilmiyorum!

Gelecek yaza öğreniriz artık.