SEVGILI okurlar, bilindiği gibi, İstanbul’da öncelikli, hatta öncelikten de öte; ivedilik arzeden, adeta kırmızı alarm veren meselenin trafik olduğu malumunuz...Bu konuda ezelden beri herkes mutabık...Tam kırk yıldır, evet kırk yıldır, bu konu gündemin ilk sırasındaki yerini muhafaza ediyor. Peki, bunca yıl bir şey yapılmadı mı? Yapılmaz olur mu; mesela, deniz ulaşımının revize edilerek yeni seferler konulmasından tutun da; sahil yolları, köprüler, çevre yolları, metrobüs, Marmaray v.s neler yapılmadı ki? Bütün bu yapılanlara rağmen, dönüp bakıyorsunuz, İstanbul trafiğinin adeta kronikleşmiş olan yoğunluğu ve keşmekeşliği, kırk yıl öncekinden farklı bir görüntü yansıtmıyor.

40 yıl önce kırk yıl sonra...

Bakın, kırk yıl önceki trafik deyip duruyorum ya; 1979 yılında, yani terörün, sağcı- solcu kutuplaşmasının tavan yapmış olduğu o çetrefil dönemde, mevcut yollar ve sistem İstanbul trafiğini taşıyamaz hale gelmişti. Uzlaşıcı, yaklaşımları ile her kesimin sempatisini kazanmış olan dönemin Belediye Başkanı, rahmetli; Aytekin Kotil’e Saraçhane’deki makamında sordum “Efendim, İstanbul’a metro yapılması konusunda bir çalışmanız var mı?” Gülümseyerek;”Proje hazır, sen finansmanı bul, hemen imalata başlarız” diye nüktedan bir girizgah yaptıktan sonra; o, nevi şahsına münhasır, ciddiyet arz eden siyasi üslubu ile devam etti;”Gündemimizde şu anda böyle bir şey yok ama, elimizde yıllar önce metro yapılmasına ilişkin sunulan bir proje var. Yalnız, bu konjonktürde senin bu konuyu yazabileceğini pek sanmıyorum diyerek serzenişte bulundu ve ardında da ekledi:”Yaklaşık elli yıl önce, 1930’larda, belediye kanunlarının hayata geçirilip resmiyet kazanmasıyla, rahmetli Mustafa Üstündağ’ın Belediye Başkanı olduğu dönemde, Ruslar bize bir proje sunmuşlar, demişler ki; “Moskova metrosunun aynısını İstanbul’a inşa edelim. Bedeli 40 milyon lira...” Tabii, herhalde bütçe bulunamıyor... Dolayısı ile bu projeden hiç söz edilmiyor. Hatta dallandırılıp budaklandırılmadan rafa kaldırılıyor. Proje halen arşivde. İstersen getirtebilirim. Bugün dahi o, projeyi hayata geçirebilecek şartların oluşabildiğini sanmıyorum.”

Trafik: Hep aynı dert

Bilindiği gibi İstanbul 1960’da göç almaya başladı, o sırada nüfusu yaklaşık 1 milyon 400 bin civarında, 1979 yılına gelindiğinde nüfus, yaklaşık yüzde yüz artmış, yani 2 milyon 700 bin dolayında. Tabii, bunun yanısıra yerli otomobil satışında kuyruk var, talepler altı ay sonra karşılanabiliyor. Dönemin koşullarında, her gün, üç yüz civarında aracın İstanbul’da trafiğe çıktığını düşünebiliyor musunuz? Elbette, trafiğin görünümü, günümüz trafik fotoğrafının eski modelini yansıtıyordu. Tabii, bugün olduğu gibi, yayaların üstüne araç sürmeler, kırmızı ışık ihlalini sürüş tarzı haline getirmeler, araçla ters yöne girmeler, kaldırımları park yeri, ya da motosiklet yolu gibi kullananlar filan yoktu. Katiyen, trafiğin vahşileştiği söylenemezdi. Malumunuz, İstanbul, yaklaşık 60 yıldır göç alıyor... Her yıl binlerce aile İstanbul”a göç ederek yerleşiyor. Ve göçün 25 yıl daha devam edeceği konuşuluyor. Seçilecek olan belediye başkanına Allah kolaylık versin. Öyle anlaşılıyor ki, İstanbul’da trafiğin selamete kavuşabilmesi için, göç artış hızını geride bırakabilecek icatlara ihtiyaç var. Mutlu günler efendim...