ONURLUDUR bizim insanımız. Namerde muhtaç olmadan yaşamaktır amacı. Ancak çaresizlik, yoksulluk istemeden de kişiyi raydan çıkarıverir.
 
Para... Yani yaşamak için gerekli olan gelir insanoğlunun kanatlarıdır. Yoksa tavuk gibi toprağı eşeler, bulduğu ile yetinir. Uçamaz! Kanatları hiç bir işe yaramaz.
Bunun için çalışmak gerekiyor. İş edindirme görevimiz ise işsize alan sağlamak da zorunluluktur. Devlet ve yasalar bunun için önemlidir.
 
Aksi takdirde işsiz - güçsüz takımını suç potansiyeli olarak görmek yanlış bir teşhis olmaz. Hele de bir kişinin çalışıp, 5 kişilik aileyi geçindirmeye çalıştığı şu ortamda...
Cezaevleri doluysa, hırsızlık, cinayet, şiddet, boşanmalar, aile içi huzursuzluk arttıysa genç potansiyel aylak aylak dolaşıp boş işlerle uğraşıyorsa sıkıntı kaçınılmazdır.
 
Huzursuz, kavgalı, tartışmalı, barışık olmayan yapının getirdiği moralizasyon domine taşı etkisiyle toplumun üstüne dalga dalga gelir.
Gençler arasındaki işsizlik yüzde 12-15 arasındaysa orta yaş grubunda kimbilir bu oran kaçtır? Yaşlı kesim ise emekli maaşına zorunlu evinde başka bir çaresizlik içinde yaşıyor. Ölmeyi unutmuş ihtiyar grubunun ise vah haline...
İflas ve konkartodolar ile hak edişlerini alamayarak yargıya giden ama zamana bırakılmış alacak davalaranının getirdiği sorunlar da caba... 
 
Üretim düştü. Üretmeye güç yetmiyor. Tarım, hayvancılık karşılığını bulmuyor. Pazar yerlerinde bile müşteriden çok pazarcı var. Et, balık, tavuk fiyatları belli. Tüketim ise kapitalizmin gereği pompalandıkça pompalanıyor.
Gelir az, gider çok. İhtiyaç veya değil; ama insanız ve gönül almak istiyor. Ana tüketim için çaresizlikle başbaşayız. Elektrik, doğalgaz, akaryakıt ve ulaşım baş edemediğimiz ana ihtiyaçlarımız. Bu ortamda asgari ücretin dolar ile kıyaslaması, fiyatlanması ve giderlerin karşılanmasına imkan yok. 
 
Huzur, mutluluk, sağlık gelir ile eş değerdedir. Gelir yoksa sorun olacaktır. İşverenin sorunu ücretlinin de ana sorunu oluyor. Yabancı sermayenin girişiyle birlikte bir çok yerli kurum ve kuruluşumuz kendi yöntemlerini uyguluyor. İşten çıkartmalar en kolay çözüm. Haklı olabilirler. Kar amaçlı satın alınmış kurum bunlar. Bankalar, sigorta şirketleri, buna benzer bir çok özel kurum yabancı sermaye ortaklığı. İstihdamın büyük bir bölümü de onların insiyatifinde. 
 
Teknoloji de gelişti. Robotlar, yapay zeka, elektronik ve mükemmel makinalar insan gücünü arka plana attı. Nüfus da artıyor. Ters oranda bir gelişme. Çok daha donanımlı olmamız gerekirken buna fırsat bulmak da ya tesadüf ya da şans. 
Herkesten donanımlı olması da beklenemez ki. Eğitim, yetişme, öğrenme geleneğimiz ortada. Çırak, stajyer, kalfa dönemi bitiyor. Yükümlülükler var. Dar kapasiteli kunduracı, bakkal bile çırak çalıştıramıyor. Sigorta ve maaş zorunlu. Sanat ve zanaat öğrenmenin başka yolu olmalı. 
 
Sanat okulları, köy enstitüleri, yatılı teknik okullar eskiden yetenekli ara eleman doğurtkanlığı yapardı. Düz liseler bir işe yaramıyor. Üniversiteler ise sadece teoride.
Belki belki belediyelerin meslek edindirme kursları, sanayi ve ticaret odaları bir şeyler yapmalı. 
Yoksa ne Suriye, ne belediye seçimleri, ne de ıvır zıvır meseleler insanın duyarlılık alanının dışında kalıyor.
Geçenlerde  Haymana yolunda yürüyen 28 yaşındaki Doğu Anadolu'dan göçmüş bir genci arabaya aldım. Soğuktan donuyor. Sırılsıklam. Civar köylere iş aramak için uğramış. Ne iş yapıyor? "Ne olsa yaparım." Cevabı boş! Şoförlük, bekçilik, getir-götür. Meslek yok. Bilgi beceri yok. Öyleyse iş de yok. İki çocuk çalışmayan eş ve yolda arayışla geçen zaman. 
Çıraklık ve belediye meslek edindirme kursu önerdim. Anlamadı bile. Gözleri boş bakıyor. Ölü balık gözü gibi! Ürktüm. On binlerce böylesi varsa sorun da kabarıyor demektir. 
 
Bugün 80, yarın 100, sonra 150 milyon nüfus. Çaresizlik insanı gittiği yoldan çıkartır. Yoldan çıkan insanın eli elimizde ise bizi de bataklığa sürükler. Asayiş, güven ortamı, terör diyoruz ya... İşte o. 
Eve gider gitmez giymediklerimi, kullanmadıklarımı, fazla gördüklerimi kolilere yerleştirdim. 
Elimden gelen budur. Ekmeği bölüşme zamanı. Paylaşma zamanı. Sorunları kendi sorunumuz gibi görme zamanı. 
Unutmayalım: Biri yer biri bakar, kıyamet ondan kopar.
Unutmayalım: Bugün ona, yarın bana.
 
Unutmayalım: Sevgidir asıl olan zenginlik. Sevgiyle bakarsak etrafımıza ve yaptırımlarımıza kötülük ve çirkinliklerden arınmak zor olmayacaktır. Unutmayalım ki çöplükte ayrıcalıklar olmaz. 
Kendisini kazanamayanın kazanımı olmayacaktır. Dinimiz de bunu emretmiyor mu?