NE iş yaptığından çok, yaptığın işi nasıl yaptığındır önemli olan...

Biraz karmaşık, ama zaten hayat da karmaşık değil mi...

Türk futbol hakemliğinin 1 numarası, FİFA’nın “elit hakem” listesindeki Cüneyt Çakır da, bakıldığında yaptığı işi iyi yapanlardan gibi görünüyor...

Peki gerçekten öyle mi?.

İşte bu soruya yanıt vermek aslında hiç de zor değil... Bu sorunun yanıtı bellidir: Öyle değil!..

Yani, sen Türk hakemliğinin de FİFA ölçeklerinde de zirvede görünsen de, yaygın olan inanç, bu değildir ne yazık ki...

Bunun en belirgin örneğini yarın yaşayacağız... Sen, dünyanın en “izlenesi” en “önemli” derbileri sıralamasında 3. sırada yer alan Fenerbahçe-Galatasayar maçında düdük çalamıyorsan, durup bir düşüneceksin...

Ve kendi kendine soracaksın... “Ben nerede yanlış yapıyorum” diye...

Avrupa Futbol Şampiyonası’na giden sen, Dünya Kupası’na gidebilen sen, nasıl oluyor da kendi ülkenin en önemli karşılaşması için “güvenilik ve inanılır” olamıyorsun...

Cüneyt Çakır’ın babası eski bir hakem... Serdar Çakır... O da zamanında A klasmana kadar yükselmiş, yani kendi döneminin en üst liginin hakemleri arasına katılmıştı... Haa.. Yanlışlıkla katılmıştı, klasman değerlendirmesindeki bir katsayı hatası sonucu katılmıştı o ayrı... Başarılı mıydı, asla değildi... O konuyu yıllar yıllar önce yazdık zaten...

Sezar’ın hakkını Sezar’a vermek gerekir. Cüneyt, babasını kat kat geçmiş bir hakem... Ne yeteneğini sorgulayabiliriz, ne sahadaki hakem duruşunu ve taşıdığı soğukkanlı hakem kimliğini... Ama kafasının içindeki tilkileri sorgulamak, boynumuzun borcudur...

Karşıdan bakınca hiçbir sorunu yokmuş gibi görünen Cüneyt Çakır’ın en büyük sorunu, “temel sorununun” görünmez olduğudur...

Bu temel sorun, Cüneyt Çakır’ın lokal ligimizdeki olası başka hesaplarıdır... Bugün Merkez Hakem Komitesi’nin başında babasının kadim dostu, tarafsız, ilkeli, saygın bir isim olan Sabri Çelik var. Ama baba dostu Sabri amcası bile, ligimizin en büyük maçının yönetimini, FİFA listesinin en üstündeki isme, FİFA’nın elik hakemine teslim edemeyecek durumda...

Bunun sorumlusu, Sabri Çelik değildir kuşkusuz... Hakem arkadaşları üzerinde baskı kurmasıyla, federasyon koridorlarında havalı yürüyüşüyle, reklam filmlerinde bile boy gösterişiyle kendine çizdiği başarılı gibi görünen rota, aslında onun hakemlik anlayışındaki deformasyonu örtemediği için yarın akşam sahada yoktur Cüneyt...

Sözün özü, Cüneyt Çakır, ligimizde yönettiği tüm maçlarda dizgini sıkı sıkı elinde tutması, maçın sonucuna “gözümüze soka soka” olmasa da 90 dakikaya yaydığı yönetim anlayışıyla ustaca etki etmesi sonucu güvenilik ve inanılır olmaktan çıkalı çok olmuştur...

Sen kendinde Türkiye ligine ve takımlara ayar çekecek cesareti ve cüreti bulursan ve bunu sık sık ortaya koyarsan, yarın akşam oynanacak ve Dünya’nın çok sayıda ülkesinde naklen yayınlanacak olan Fenerbahçe-Galatasaray maçını da evinde televizyondan izlersin ancak...

Görüyorsun değil mi, senin FİFA’daki “elitliğinin” bu ülkede zerre kadar hükmü yok!.. Hiç kimseye kızma... Bunun tek sorumlusu da “burnu yere düşse almayan” sensin!..

Bakalım ‘2 ilk’ olacak mı!..

NEFESLER tutuldu... 20 yıldır Kadıköy’de Fenerbahçe’yi yenemeyen Galalatasaray yarın akşam bu “makus talihini” yenebilmek için bir kez daha Kadıköy çiminde olacak... Fenerbahçe, tarihinin en kötü sezonunu geçiriyor... Galatasaray ise, şampiyonluğa koşuyor...

Bu derbide, bu iki takımın ligdeki bu konumlarının zerre kadar hükmü olmayacak inanın...

Bu, öyle bir maç ki, hiçbir ön görüyü kaldırmaz... Hiçbir güç dengesi, sahada üstünlük sağlamaz... Bu maçlar, yürek maçlarıdır... Bu maçlar, onur maçlarıdır, bu maçlar tarih maçlarıdır...

Ve bu akşamın en ilginç özelliklerinden biri de, maçın hakeminin bu iki büyük takımla olan serüveni... Ali Palabıyık, genç bir hakem... Ama gelecek vaadediyor olmasa, zaten bu maçta sahada olmazdı...

Ama ilginç olan şu...

Ali Palabıyık’ın özelikle Fenerbahçe üzerinde garip bir “uğuru” var...

O da şu...

Fenerbahçe de, Galatasaray da Ali Palabıyık’ın yönettiği 15’er maça çıktılar...

Fenerbahçe bu maçlardan 11’ini kazanıp 4’ünde berabere kaldı... Bir tekinde bile yenilmedi...

Galatasaray da Payabıyık’ın yönettiği 15 maçında 8 galibiyet, 4 beraberlik, 3 yenilgi aldı...

Şimdi tüm Türkiye, Galatasaray’ın 20 yıldır yenemediği Fenerbahçe’yi bu kez yenip yenemeyeceğini merak ediyor ya...

Aslında merak edilecek bir konu daha var... O da Fenerbahçe’nin hiç maç kaybetmediği Ali Palabıyık ile bu kez de kaybedip kaybetmeyeceği...

Anlayacağınız Galatasaray’ın işi bu ke 2 kere zor... 2 ilki birden başarması gerekiyor...

Göreceğiz...

En ACI lig: BAL LİGİ...

BU, ilk değil... BAL Ligi’ni daha kaç kere yazacağımı bilmiyorum... Ama yazacağım... Türkiye’nin, Türk futbolunun en rezil, en akılalmaz, en katı, en adil olmayan statüsüne sahip bu ligi, biri buna dur diyene kadar yazacağım...

11 grupta nereden bakarsanız bakın 180 Anadolu şehrinin, bu şehirdeki milyonlarca insanın spor aşkı, futbol tutkusu haline gelen bu lig, “dünyanın en acımasız ve en ayıplı” statüsüne sahip...

Ve bu durum, yıllardır sürüyor...

Sözüm ona, futbolu anadoluya yaymak için oluşturulan bu lig, bu amaca hizmet etsin diye öylesine abuk subuk bir statüyle oynanıyor ki, ne emeğin değeri var bu ligde, ne akıtıln terin...

Ligi ilk 3 sırada bitiren takımların ikisinin birden ligden düşebileceği bir statüyü hangi mantık alır, hangi adalet kantarı tartar!..

Futbol Federasyonu ne yazık ki bu ligin statüsünü oluştururken “kuyuya taş atmış bir deli”nin pisliğini temizlemek için kılını bile kıpırdatmıyor...

Unutmayın... BAL Ligi, Anadolu’nun futbol tarlası, Anadolu’nun spor tutkusu, futbol aşkıdır... Siz bu aşkı öldürmek, Türk futbolunun dibine dinamit koymak için direndikçe, oradaki insanlar inatla bu kuyudan çıkmanın yolunu arıyor...

Heeeeey!... Federasyon!...

Sen bu, mantıksızlığı, adaletsizliği, pisliği biliyor da neden hala kulağının üzerine yatıyorsun... Ayıp değil mi...