DARENDELİ MUHAMMED HİLMİ EFENDİ HAZRETLERİ

Anadolu'da yaşayan son devir ailelerindendir. Malatya ili Darende ilçe­sinin Yenice bucağında doğdu. Doğum tarihi bilinmemektedir. (m.1916) yılında Kahramanmaraş'ta vefat etti. Babasının adı, Hacı Yusuf Ağa, annesinin adı Emine Hanım'dır. İlk tahsi­lini Darende'de tamamlayan Muhammed Hilmi Efendi, ihtisas için İstanbul'a gitti. Abdülaziz Han devrinde Fatih Medreselerinde tahsil gördü. Bu sırada Müderris Sadık Efendi'nin özel himayesine kavuştu ve Gümüşhaneli Ahmed Ziyaeddin Efendi Hazretleri'nin sohbetlerine devam etti. Bu zattan halifelik icazeti aldı. Sonrada Darende'ye döndü. Böyle olmakla beraber kendisini irşad makamına layık görmedi.

Sivas'a giderek Nalçacızâde Ahmed Efendi'den feyiz aldı. Hacı Ahmed Efendi Hazretleri, Küçük Âşık Efendi denilen Âşık Muhammed Mısrî'nin, bu zat da Halid-i Bağdadî Hazretlerinin halifesidir. Bölgede büyük bir şöhrete sahip olan Ahmed Efendi, zaten yetişmiş bulunan Muhammed Hilmi Efendi'ye kısa süre sonra icazet verdi. O sırada Darende' De koyu bir cehalet ve zorbalık hüküm sürüyor, kuv­vetli zayıf hak tanımıyor, belde zorbaların elinde inim inim inliyordu. Bunu gören Muhammed Hilmi Efendi, babası Hacı Yusuf Ağa'ya: "Buradan asıl vatanımız olan Medine tarafına doğru hicret edelim" dedi. Babası: "Niçin?" diye sorduğunda: "Burada biz şimdilik rahatız.

Kimse bize dokunamıyor. Kimse bize zul­metmez. Biz de kimseye zulmetmeyiz. Fakat bizden sonra gelen çocuklarımız belki zalim olup, zulmederler. O zaman bizler sorumlu oluruz. Yahut evlatla­rımız mazlum durumunda olur, zalimden zulüm görüp, sorumluluğu yine bize kalır" cevabını verdi. Bunun üzerine neleri varsa satılığa çıkardılar. Fakat hiç kimse müşteri olmadı. Halk mallarını almazsak hicret edemezler diye düşünü­yordu. Bunun üzerine mallarını orada bırakıp, canlı hayvanlarla yola çıktılar.

Halk arkalarından gelerek geri dönmeleri için çok rica ettilerse de muvaffak olamadılar. 1858 yılında Maraş'a vardılar. Muhammed Hilmi Efendi ve ailesi, Maraş'ta iki yıl kadar kaldı. Bu müd­det içerisinde bugün Duraklı Camii diye anılan Seyyid Ali Bey Camii'ni tamir ettirdiler ve bu caminin hücresinde kaldılar. Muhammed Hilmi Efendi'nin ilmî kıymetini takdir eden Maraşlılar bu sırada kendisine her türlü yardımı göster­diler. Bir ara Antep'e giden Muhammed Hilmi Efendi, orada on yıl kadar kaldı.

Bu zaman zarfında pek çok talebe yetiştirip, yörede huzur ve esenlik sebebi ol­du. Herkesin derdini sohbet ve nasihatlerle halletmeye çalıştı. On yıl sonra tek­rar Maraş'a döndü. Bu dönüş Anteplileri üzdü. Maraşlılarla Antepliler ara­sında bir çekişme başladı. Muhammed Hilmi Efendi zor durumda kaldı. Sonunda ne yapması gerektiğini, halen hayatta bulunan hocası Sivaslı Ahmet Nalçacı Efendi'ye sordu. Ahmed Efendi: "Şu anda nerede bulunuyorsan orada kal'' dedi. O sırada Maraş'a gelmiş olan Muhammed Hilmi Efendi hizmetlerine Maraş'ta devam etti.

Bir yandan da meşrutasına yerleştiği Duraklı Camii'nde halka vaaz ve irşat larına devam etti. Muhammed Hilmi Efendi, malın faydalı mı zararlı mı olduğu yolunda soru soran bir kimseye: "Mal yılana benzer. Hem zehri, hem de panzehiri vardır. Eğer insan fayda ve zararını bilirse o yılanın şerrinden kurtulur. Malın faydası şahsına, aile efradına israf etmeden sarf etmek geri kalanı da hac, cihad, İslam Dinini yaymak, hayır kurumu yaptırmak ve muhtaçlara vermekle olur."

Muhammed Hilmi Efendi, 1900 yılında, Duraklı Camii'nin bugünkü son şekliyle yapılmasında inşaat çatısından aşağı düşerek yürüyemez hale geldi. Bundan sonra on altı yıl daha yaşadıysa da yatağından kalkamadı. Ömrünün son yıllarını yatağında zikirle geçirdi. Muhammed Hilmi Efendi, (m.1916) yılında vefat etti. Kabri Kahramanmaraş'ta, Şeyh Adil kabristanındadır. Çok cömert olan Muhammed Hilmi Efendi Hazretleri, evine gelen hedi­yelerin tamamını fakirlere dağıtırdı. Bir gün yeğeni:  

Amca gelenin hepsini dağıtıyorsun, deyince,

Oğlum, dağıtmazsan gitmez, demiştir. Çok az konuşur, halleriyle İslam'ı telkin ederdi. Bir gün ziyaretine gelen birisi: "Falan kişi sigara içiyor. Haram olan bir işi işliyor" diye konuştu. Hilmi Efendi'nin sigara içmek âdeti olmadığı halde bu sözü işitince yanındakine: "Evladım! Bana bir sigara sarıver" dedi. Sonra da o sigarayı yaktırıp içti. Böyle yerli yersiz konuşanlara, herhangi bir mesele hakkında kafasından hü­küm verenlere: "İslamiyet ilimsiz olmaz. Biz kırk yıl şeri ve tasavvufî ilimlere çalıştık" derdi.

Yüce Allah sırrını mukaddes ve mübarek kılsın.