Siyasi saikle, oy kaygısını öne çıkartan geçmiş siyasiler özellikle büyük şehirlerde gecekondulaşmanın önünü açarak, çarpık yapılaşmaya göz yumdular.

Nüfus yoğunluğu fazla olan şehirlerde güvensiz ve gecekondu türü plansız yapılara müsaade edilerek, depreme dayanıksız yapılar sorunlarıyla birlikte, ülke gündemine taşındı.

Şehirlerdeki plansız ve afetlere karşı dayanıksız yapıların asıl sebebinin, geçmişin siyasileri olduğunu biliyoruz.

Deprem öncesi alınması gereken önlemler alınmadı, yerleşim bölgeleri belirlenmedi, kaygan ve ovalık bölgeler iskâna açıldı. Konutlar gevşek toprağa sahip meyilli arazilere yapıldı. Şehirlerin çevreleri çarpık yapılaşmayla dolduruldu.

Yapılar, yapı tekniğine ve inşaat yönetmeliğine aykırı bir şekilde konut alanları dışında inşa edildi. Coğrafi yapı dikkate alınmadan dik yarların yakınına, dik boğaz ve vadilerin içine dere kenarlarına binalar dikildi.

Bu çarpık yapılaşmanın acı gerçeği 1999 yılında Marmara bölgesinde yaşanan depremle birlikte ortaya çıktı. Marmara’da kurtarma, deprem alanlarına ulaşma ve müdahalede yetersiz kalındı. 

Deprem göçükleri altında kalan insanlara maalesef uzun süre müdahale edilemeyip ölüme terk edildiler.
Haftalarca insanlar devlet babayı yanlarında göremedi.

Depremden kurtulanlar kendi imkânlarıyla boş alanlara okul ve cami bahçelerinde derme çatma kurdukları naylon çadırlarda kaldılar.

Bizzat ben de bu deneyimi 1999 depreminde yaşayanlardanım.

Depremlerde yaşanan can ve mal kayıplarının ülke ekonomisine verdiği hasar halen hafızalarımızda. Buna rağmen yine birçok vatandaşın ve belediyenin sorumluklarından kaçındıklarını, tedbirlerde bir gevşeme olduğunu, kentsel dönüşüm ve yenilemelerde bir duraklamanın yaşandığını gözlemliyoruz.

İhmallerin yol açtığı facianın son örneği İzmir’de görüldü.

Ülkemizin deprem kuşağı içinde olması sebebiyle bu konularda daha titiz ve tavizsiz olmalıyız.  

Gelişen İnşaat sektörü, mimari planlama, malzeme standartlarının yükseltilmesi, inşaat uygulamalarına getirilen zorunluluk sayesinde, depreme dayanıklı konutlarımız çoğaldı.  

Eski yapılar ise afetlere ve depreme dayanamayarak, hasara ve can kaybına sebep olmakta. Ancak ülkemiz afetler sonrasında acil müdahale kabiliyetini yükselterek, hızlı müdahale eden ülkeler arasında hatırı sayılı yerlere gelmeyi başarmıştır.

Devlet baba doğal afetlerde halkının yanında olduğunu her zaman hissettirmiştir.

Geçmişle bugünler karşılaştırıldığında, siyasi seçim önceleri büyük şehirlerde gündeme oturan gece kondu yapılaşmasını ülkenin gündeminden de bu iktidar çıkartmıştır.

Geçmiş yöneticilerden miras kalan plansız, projesiz, altyapısız, dayanıksız yapılar bugün de tehlike saçıyor.

Geçmiş yıllarda görevde bulundukları sırada en kötü işlere imza atanlar ise şimdi en iyi ben yaparım iddiasındalar.

Türkiye’de depreme dayanıklı, altyapısı ve sosyal donatılarıyla uyumlu konutlar, ilk defa merhum Özal’la başladı. Toplu Konut İdaresi (TOKİ) eliyle inşa edilen ilk konutlar da Ankara Eryaman ve İstanbul Halkalı’da ikamete açıldı.

Geçmişte gecekondularda yaşamak zorunda bırakılan, orta ve alt kesime, sağlıklı yapılara taşınma imkanı ilk kez AK Parti hükümetleri döneminde verildi.

Devletimiz bugün afet alanlarına kısa sürede tüm gücüyle ulaşarak, mağdur vatandaşların yanında olma kabiliyetine erişti. Afetzedelerin tüm ihtiyaçları anında karşılanıyor. Artık enkaz başlarında ‘devlet baba nerede kaldı’ çığlıkları yükselmiyor.

Son depremlerden Elazığ ve İzmir’de devlet yine halkın imdadına koştu. Bir yandan arama kurtarma çalışmaları yürütüldü, diğer yandan sokakta kalanlar aç ve açıkta bırakılmadı.
Depremzedelerin devlet tarafından inşa edilen yeni evleri, depremin üzerinden henüz bir yıl geçmeden teslim edilmeye başlandı. Evlerine kavuşan depremzedelerin mutluluğuna hep birlikte gururla şahit olduk.

Doğal afetler karşısında inancın insana en önemli katkısı, insanı gördüklerinden ibret almaya, yaşadıklarından ders çıkartmaya ve durumu düzeltmeye yöneltmesidir. Afetlerde yaşananlardan ders almayı bilirsek bir daha benzer acılar yaşamayız.
 
Vatanseverler olarak bize düşen, vatanımız için olumlu gelişmelere amasız-fakatsız destek olmak, birlikte başarmanın yollarını arayıp açmak ve bu yolları tıkamak isteyenlere karşı durmaktır.

Ülkeyi muasır medeniyetler hedefine ulaştırmak için hep birlikte çalışmaya milli ruhla devam edelim.