Kahramanmaraş merkezli depremlerde ellibini aşkın insanımız hayatını kaybetti. 99 depreminden sonra atılan radikal adımlarla; güncel deprem yönetmelikleriyle, hazır betonun yaygınlaştırılmasıyla ve yapı denetim sisteminin hayatımıza girmesiyle üst yapıda epey ilerleme kat etmiş olsak da görünen o ki zemin bilimi ve zemin iyileştirme konularında hâlâ yetersiziz.

Ancak bu demek değil ki üst yapıdaki endişelerimiz tamamen ortadan kalktı. Deprem bölgesinde yıkılan yapılarda tahribata uğramış kolonlardan beton numuneleri alınarak yıkılan yapının beton sınıfı tayin edilmeye çalışılmakta. Oysa o inşaatlara beton atılırken, zaten taze betondan numuneler alınmış olmalı. Ve bu numuneler uygun bulunmuş olmalı ki inşaatın devam etmesine izin verilmiş.

Ancak yıkılan bir yapıdaki veya ağır hasar gören bir yapıdaki betonlardan alınan numuneler bizlere o betonların gerçek değerlerinivermeyebilir. Çünkü tahribata uğramış bir yapı elemanından alınan numuneler, karşılaştıkları darbe etkilerinden dolayı olması gerekenden daha düşük değerlerde çıkacaktır.

Oysa bunun yerine, bir bina inşa edildikten sonra vatandaşlar tarafından henüz binada iskân edilmeden; yapıdaki birkaç betonarme perdeden alınan karot numunelerinin değerleri kontrol edilmeli ve eğer uygunluk sağlanıyorsa binada iskân edilmesine izin verilmelidir. Hatta iskân aşamasında Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı eliyle; projenin sahadaki uygunluğu, sertleşmiş betondan alınan karotnumunesinin standartları sağlaması gibi kriterler test edilmeli ve Devlet, binanın güvenliği için garantör olmalıdır.

Yani vatandaşımızın aklındaki şüphe; taze beton numunelerinin değerlerinin, sertleşmiş betonda korunup korunmadığı konusu ise; ya beton atıldıktan sonraki 28. günde beton dökülen kattan bir sertleşmiş beton numunesi (karot) alınarak test edilmelidir ya da bina bittikten sonra Devlet, gerekli testleri yaparak yapıya garantör olmalıdır. Böylece vatandaşımız da satın aldığı dairede huzur içinde oturabilmelidir.

Müteahhit Olabilmek Zorlaşmalı

Üzerinde çalışılması gereken bir başka konu ise ülkemizde üçyüzbinden fazla müteahhit firmanın bulunması durumudur. Bu sayı, tüm Avrupa ülkelerindeki müteahhit sayısının toplamından çok daha büyük bir sayı. Bunun da temel nedenlerini iki başlığa ayırabiliriz. Hem birkaç yıl öncesine kadar müteahhitlik belgesi almanın çok kolay olması hem de günümüzde geçici müteahhitlik belgesi adı altında 500m²’lik inşaat ile sınırlı olmak üzere yine çok kolay bir şekilde müteahhitlik belgesinin alınabilmesi, bu sayının bu kadar yüksek olmasına neden olmakta.

Serbest piyasa koşulları gereği sermayesi olan herkesin müteahhitlik yapması ilk bakışta doğru geliyor olabilir. Ancak inşaat sektörü kesinlikle piyasa koşullarına bırakılabilecek bir sektör değil. Bunu depremler sayesinde birkaç yılda bir tekrar tekrar hatırlıyoruz. Bu konuda atılması gereken adımlar da gayet net. Ya müteahhit firmaların sahiplerinin ya da ortaklarının tamamının mühendis veya mimar olması zorunlu kılınmalı ya da mevcut müteahhitlere yapı statiği ve yapı sağlığına ilişkin ileri düzeyde sınavlar yapılmalı. Tabii geçici müteahhitlik belgesi kavramı da tamamen hayatımızdan çıkarılmalı. İşler, meslek profesyonelleri tarafından yürütülmeli.

Her Şantiyeye Bir Şantiye Şefi Şart

Mevcut sistemde bir şantiye şefi aynı anda beş şantiyeden mesul olabiliyor. Bir kişi aynı anda beş şantiyede var olamayacağından bu iş sadece kâğıt üzerinde kalıyor. Yani şantiyeler, şefsiz bir şekilde inşa ediliyor. 2024 yılında yürürlüğe girecek olan yönetmelikle beraber bu sayı değişecek. Mühendis, yapının metrekaresine göre dört şantiyeden veya daha az şantiyeden mesul olacak. Ancak bunun da yeterli olmadığı ortada.

Şantiye şefinin işin başında bilfiil bulunup yapının sağlıklı bir şekilde ilerlemesini kontrol etmesi gerekir. Ancak aynı anda dört şantiyeye yetişemeyeceği için çok yüksek bir ihtimalle tıpkı şu anda olduğu gibi bu iş yine kâğıt üzerinde kalacaktır. Bunun önüne geçmemiz gerek. Her şantiyede bir şantiye şefi bulunmalı ve bu şantiye şefi inşaat mühendisi veya mimar olmalı.

Mühendislik Fakültelerinin Sayısı Azaltılıp Niteliği Artırılmalı

Şu anda ülkemizde yüzden fazla üniversitede inşaat mühendisliği eğitimi verilmekte. Bu durum nitelik, öğrenci yeterliliği ve uzun vadede yapılarımızın sağlığı açısından tehdit oluşturmakta. Bu nedenle inşaat mühendisliği eğitimi verilen üniversite sayısı azaltılmalı. Buna ilaveten; mezun olan her mühendise de imza yetkisinin verilmemesi gerekiyor. Mezun bir inşaat mühendisi en az 2 yıllık bir “yardımcı mühendis” unvanını taşımasının ardından oldukça ağır bir sınava girmeli ve bu sınavı başarıyla geçerse imza yetkisi kazanmalı.

Tabi bu sınavı da branşlara ayırmak şart. Tıpkı doktorların branşlaşması gibi mühendislerinde branşlaşması oldukça önemli. Çünkü inşaat mühendisleri sadece bina inşa etmez. Karayolları, demiryolları, barajlar ve bunun gibi günlük hayatta gördüğünüz her şey aslında inşaat mühendislerinin aklıyla inşa edilir. Branşlaşma da bu nedenle elzemdir. Örneğin ben baraj inşa etmekten anlamam. Baraj konusunda uzman bir inşaat mühendisi de bir karayolunu projelendiremez. Yani bir mühendis her branşı asgari düzeyde bilmelidir ancak ayrıca bir uzmanlık alanı olmalıdır. Uzmanlık alanı yapı projelendirmesi olmayan bir mühendis projeye imza atamamalıdır. Keza aynı şekilde uzmanlığı “yapı şantiyesi şefliği” olmayan bir mühendis de şantiye şefi olamamalıdır.

Perde perdeperde

Yapıların betonarme perdelerle inşa edildiğinde nasıl iyi davranış gösterdiğini TOKİ binalarında gördük. Bu ders çıkarmamız gereken bir mesele. Demek ki yönetmeliklerimizle betonarme perde kullanımını zorunlu hale getirmeliyiz. Bununla ilgili Japonya Deprem Yönetmeliği’nde çok güzel bir şart var. Bunu da aynen alıp ülkemizde uygulayabiliriz. Çünkü bu şartı perde olmadan aşmak mümkün olmayacaktır. Sonuçta güncel hazır beton fiyatlarıylabir binaya dört adet betonarme perde eklemenin toplam inşaat maliyetine etkisi sadece %1. Zaten artık maliyet konularını konuşmuyor olmamız lazım.

Sözlerimi özetlemem gerekirse, çok büyük bir felaketle karşı karşıya kaldığımız doğru. Ancak anka kuşu misali küllerimizden çok daha güçlü bir şekilde doğmamamız için bir sebep yok. Yeter ki bunun için kararlı adımlar atalım.

Editör: İrem Nur Kaya