Toplumsal yaşamımızda dramlar,
Mutluluklar, iyi günler,
Kötü günler hep yaşanır.
Tabii gazeteci olarak bizi en çok ilgilendiren,
Dramatik olan olaylardır.
İşte onlardan biri de rahmetli MEHMET’İN hayatı.
Mehmet birileri gibi toplumumuzun şanslı vatandaşlarında değildi.
Fakir bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi.
Ablaları, ağabeyleri vardı.
Ama herkes kendine Müslüman olduğu için,
Hayat mücadelesinde kendi yolunu çizdi.
Mehmet’in hayatı ise bir roman oldu çıktı.
Hayatı hep karın tokluğuna çalışarak geçti.
Boyacılık, inşaat işçiliği, kâğıt toplayıcılığı, çöpçülük…
Yapmadığı iş kalmadı gibi.
Tek amacı karnını doyurmaktı.
Mehmet’in evi yoktu, barkı yoktu.
Mevcut hayat koşullarında da evlenecek maddi gücü de yoktu.
Zaten alacak biri de hiç çıkmamıştı.
Sefil bir hayat.
Acılı geçen 56 yıl.
Mehmet, İzmir’in Gümüldür beldesinin, Ortamahallesinde yaşıyordu.
Adına yaşamak deniyorsa tabii,

Ormanın kenarında derme çatma bir kulübe.
Her yerinden soğuk alan; insanın yaşamayacağı bir baraka.
Bunu kazandığı üç beş kuruş ile yapmıştı.
Yazın kulübesi serin ve de havadardı.
Kışın ise kış cehennemini yaşıyordu.
Isınmak için barakasına kurduğu minik sobasını,
Ormandan topladı kuru dallarla tutuşturur,
Soğuktan dişlerinin takırtısına engel olmaya çalışırdı.
Tabii bu yaşam tarzı Mehmet’in hastalanmasına,
Prostatının böbreklerinin daha başka uzuvlarının alarm vermesine sebep oldu.
Dertler üst üste binerken,
Bir de belediye Azrail gibi başına çöktü.
Barakasını hazine arazisinin üzerine yaptığını söyleyerek,
Dozerle Mehmet’in olmadığı bir zamanda barakayı dümdüz ettiler.
Mehmet için hayat işkence haline gelmişti.
Parası yoktu pulu yoktu artık kafasını sokacak bir yeri de yoktu.
Ablasının evine sığında.
Bir kap yemek ona iyi gelmişti
Ancak psikolojisi çok bozulmuştu.
Artık yaşamanın onun için pek anlamı kalmamaya başlamıştı.
Ve bir gün…
O kara gün.
Mehmet urganı aldı, ağacın dalına düğümledi,
İlmeği boynuna geçirdi, evinden son kalan tahta sandalyenin.
Üzerine çıkarak tekmeyi bastı.
Hayata veda etti.
Biz Sur iye’li savaş kaçkınlarına maaşlar vergisiz dükkânlar,
Bedava tedaviler ve de tahsiller verirken,

Bizim MEHMET’İMİZ açlıktan yoksulluktan hayatına son vermişti.
Söyleyin şimdi kim suçlu?
Ev yıkan belediye mi?
Adam gibi bir iş bulup karnını doyuramayan MEHMET mi?
Bu garibe sahip çıkamayan devlet mi?
Kim?