Ma'rûf-i Kerhî hazretleri, birgün talebeleriyle hurmalıkta oturuyordu. Bu esnada Dicle nehrinden bir kayık geliyor. Kayıktaki birkaç genç, içip içip nârâlar atıyorlardı. Bu hoş olmayan manzara karşısında talebeleri dediler ki:

''Efendim, duâ edin de Allah'ü Te'âlâ bu kendini bilmezleri nehrinde boğsun, insanlar da böyle zararlı kimselerden kurtulsunlar.''

Bunun üzerine kayıktakilere şöyle duâ etti:

''Yâ Rabbî! Sen bu kullarını dünyada neş'elendirdiğin gibi âhırette de neş'elendir.''

Talebeler, bu duâya bir ma'nâ veremediler. Kendisine sordular:

''Efendim, böyle duâ etmenizin hikmetini anlayamadık. İzâh eder misiniz?''

Bekleyiniz! ''Söylediklerimin sırrı şimdi ortaya'' çıkar.

Talebeler dikkatle kayıktakileri takip etmeye başladılar. Kayıktakiler, kıyıya çıkınca, Ma'rûf-i Kerhî hazretlerini gördüler. Birden ne yapacaklarını şaşırdılar. Daha o, kendilerine birşey söylemeden, ellerindeki sazı kırdılar, içkileri attılar. Huzûra gelip tevbe ederler.

Ma'rûf-i Kerhî hazretleri talebelerine dönüp buyurdu ki:

''Gördüğünüz gibi, herkesin istediği oldu. Ne onlar boğuldu, ne de kimse onlardan rahatsız oldu?''.

Kişinin gıyabından yapılan duâ kıymetlidir.

Çünkü, Mü'minin, görmeden bir kardeşine yaptığı duâda riyâ ve menfaat yoktur. Fakat hazır olan kimseye yapılan duâda, gösteriş ve çıkar söz konusu olabilir. Bir arada olmayanların birbirlerine yaptıkları duâda yalnız Allah rızâsı gözetildiği için duâları makbûl olur.

Bir hadîs-i şerîfte, ''Bir Müslümanın, din kardeşine gıyâbında yaptığı duâ kabûl olunur. Başucunda bir melek vardır. Kardeşine duâ yaptıkça, sana da o kadar der. O meleğin görevi budur'' buyurulmuştur.

Misâfirin duâsi evine, gâzînin duâsi vatanina dönünceye kadar makbûldür. Çünkü âilesinden uzak olduğu ve çeşitli zorluklarla karşılaştığı için kalbi kırıktır.Allah'ü Te'âlâ'ya bütün kalbi ile yönelir ve duâsı da Hak Te'âlâ'nın lûtuf ve ihsânı ile kabûl olur.

Kâfire, Allah ömür versin demek, câiz değildir. Müslüman olması için böyle duâ etmek, câiz olur.

***

Beddua etmek:

Peygamber efendimiz beddua etmişmidir?

Efendimiz, diğer bazı Peygamberler gibi kavimlerine genel bir beddu'a etmemiştir. ancak, muayyen günahları işleyenleri lanetlemiştir. Örneğin:

Lutilere Allah lanet etsin!'' (Beyheki)

''Paraya tapana lanet olsun!'' (Tirmizi).

''Ashabıma sövene lanet olsun.'' (Hakim).

''Doğruyu bildiği halde susana lanet olsun). (Deylemi)

Ayrıca isim söyleyerek beddua ettikleri de vardır.

Bir tanesi şöyledir: ''Ebu Leheb'in oğlu Uteybe, Tebbet suresi gelince, Efendimize hakaret etti. Resulullah çok üzülüp, ''Ya Rabbi, buna bir canavar musallat et'' dedi. Ebu Leheb'in oğlu Uteybe Şam'a giderken, bir gece, bir aslan gelip uyuyan arkadaşlarini koklayip birakti. Sira Uteybe'ye gelince onu parçaladı. (Mirat-i kâinat)

Taberani'de rivayet ediliyor ki:

İki kişi, Hazret-i Hamza hakkında aşağılayıcı bir şiir okuduklarından Cehenneme gitmeleri için Resulullah beddua ediyor.

Mekke'nin fethinde, Efendimiz herkesi affetti. Yalnız on kişinin isimlerini söyleyip; ''Bunları görünce hemen öldürün'' buyurdu. Bu on kişiden biri olan Vahşi bin Harb, Mekke'den uzaklara kaçtı. Daha sonra pişman olup, Medine'de mescide gelip; ''Ya Resulallah, bir kimse Allah'a ve Resulüne düşmanlik yapsa, en kötü, en çirkin günah işlese, sonra pişman olup iman etse, bunun cezasi nedir?) dedi. Efendimiz, ''Pişman olup iman eden affolur, bizim kardeşimiz olur'' buyurdu. ''Ya Resulallah, iman ettim, pişman oldum. Ben Vahşi'yim'' dedi. Efendimiz, Vahşi adini işitince, sevgili amcasi Hazret-i Hamza'nın parçalanmış hâli gözü önüne geldi.

Ağlamaya başlayıp, ''Git, seni gözüm görmesin'' buyurdu. Vahşi, öldürüleceğini anlayıp dışarı çıkarken; Cebrail aleyhisselam gelip, ''Ey Habibim, bütün ömrünü puta tapmakla, kullarımı bana düşman etmeye uğraşmakla geçiren bir kâfir, bir kelime-i tevhid okuyunca, ben onu affediyorum. Sen, amcanı öldürdü diye Vahşi'yi niçin affetmiyorsun? O pişman oldu. Şimdi sana inandi. Ben affettim. Sen de affet, mealindeki ilahi emri bildirdi.

Herkes, öldürün emrini bekliyordu. Efendimiz, Kardeşinizi çagiriniz, buyurdu. Kardeş sözünü işitince, saygi ile çagirdilar.Resulullah, affoldugu müjdesini verip, ''Fakat, seni görünce dayanamiyor, üzülüyorum. Bana görünme'' buyurdu. Hazret-i Vahşi, Resulullahi üzmemek için, bir daha yanina gelmedi. Mahcup, başi önünde yaşadi. (Kurtubi,Süyuti,Taberi)

Ebu Cehil ve arkadaşlari, Resulullah Kâbe'nin yanında namazda secdede iken, üstüne deve işkembesi attılar.

Resulullah, namazını tamamlayınca, yüksek sesle, ''Allahım, Ebu Cehil'i, Ukbe bin Rebia'yı, Şeybe bin Rebia'yı, Velid bin Utbe'yi, Ümeyye bin Halef'i, Ukbe bin Muayt'ı'' sana havale ediyorum, buyurdu. Bedir savaşında, Resulullahın ismen zikrettiği bu kimselerin, hepsinin yere serilmiş cesetlerini gördüm.

(Buhari ve Müslim)

Şu dört dua reddolmaz:

''Din kardeşinin gıyabında yapılan dua, iyileşinceye kadar hastanın, dönünceye kadar hacca ve cihada gidenin duası.'' (Deylemi)

''Ana babanın çocuğuna ve mazlumun zalime olan bedduaları reddedilmez.'' (Tirmizi)