“Başkan Joe Biden ve Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 14 Haziran’da bir araya gelecek. Son yıllarda her iki tarafın aldığı kararlar nedeniyle ikili ilişkiler önemli ölçüde zarar gördü. Ancak önümüzdeki bu toplantı,  ilişkilerdeki hasarın bir kısmını da olsa onarmak için bir fırsat sunuyor. İki lider de bu fırsatı heba etmemelidir.

Her iki tarafın da bu önemli ittifakı yeniden inşa etmek için güçlü nedenleri var. Ancak her iki lider de kendilerini zorlayan iç siyasi dinamiklerle karşı karşıya: Kongredeki demokratlar arasında Türkiye karşıtı tutum ve Türk seçmenlerinde yaygın olan Amerikan karşıtlığı.

Bu çıkmazı aşmak şüphesiz diplomasi ve liderlikten geçiyor. Ve daha önemlisi hem Biden’dan hem de Erdoğan’dan olumlu adımlar gelmesini gerektiriyor. Ancak ilk adımı atmak ve ilişkiyi verimli bir şekilde ilerletmek için öncelikle görev Biden’a düşüyor. 

Amerika Birleşik Devletleri ve Türkiye NATO müttefikleri olarak birbirlerine bağlılar. Uzun bir işbirliği geçmişini paylaşıyorlar. Stratejik çıkarları, kilit noktaları ve özellikle de NATO için hayati önem taşıyan Rusya’ya karşı koyma politikaları ortak.

Washington ile Ankara arasında gerçek bir işbirliği olmadan güçlü bir NATO mümkün değildir. Türkiye, NATO ittifakındaki en büyük ikinci ordu olmakla kalmıyor ayrıca NATO için stratejik önem taşıyor.

Fransa Cumhurbaşkanı Emanuel Macron herkesin bildiği gibi NATO’nun “beyin ölümünü” ilan etti.  Almanya’nın ise toplu olarak savunmaya orantılı olarak katkıda bulunma konusundaki isteksizliği iyi biliniyor. Büyük Avrupa ülkelerinin bu belirsiz bakış açıları göz önüne alındığında Biden, Türkiye’yi NATO içinde istikrarlı tutmak için elinden gelen her şeyi yapmalıdır. 

Türkiye ve ABD’nin gündemi, Moskova’ya karşı koyma konusunda büyük ölçüde hemfikir olsa da, Suriye, Libya ve  birçok noktada çatıştıkları alanlar var.  Washington, tıpkı Türkiye’nin insan hakları ihlalleri olarak görülen ülke içi baskıcı politikasından memnuniyetsizliğini ortaya koyduğu gibi, Türkiye’nin Rus S-400 sistemini satın alma kararını da eleştirdi. Benzer şekilde, Biden’ın Ermeni soykırımında Osmanlı’nın suçlu olduğuna dair son açıklaması Türkiye’deki ABD algısını daha da kötüleştirdi.  Bu arada Erdoğan ve Türk kamuoyunun büyük bir kısmı, ABD’nin 2016 darbe girişiminin arkasındaki güç olarak görülen Fethullah Gülen’e kasten koruma sağladığına inanıyor. 

Daha genel olarak, Amerika Birleşik Devletleri ve Türkiye, Doğu Akdeniz’deki anlaşmazlıklar ve İsrail ile Filistinliler arasındaki çatışmalar da dahil olmak üzere bir dizi bölgesel meselede anlaşmazlığa düşüyor.

Bu sorunlara parça parça yaklaşmak yerine Biden, ittifakı istikrara kavuşturmak için karşılıklı yarar sağlayan değiş tokuşlara ve uzlaşmalara dayalı kapsamlı bir diplomatik strateji başlatmalıdır. Böyle bir strateji, Biden yönetiminin “Amerika geri döndü” söylemiyle ve diplomasinin merkeziliği konusundaki iddiasıyla tutarlı olacaktır.

Biden, Erdoğan ile yapacağı görüşmeyi; ortaklığı onarma ruhu içinde, uygun noktalarda taviz verme ve müzakere etme isteğiyle yaklaşmak için kullanmalıdır .

Türkiye ile ABD’yi ayıran en önemli anlaşmazlık, kuzeydoğu Suriye’deki çatışma ve ABD’nin YPG-PKK’nın Kürt güçleriyle yaptığı yanlış ortaklıktır. Türkiye onları varoluşsal bir tehdit olarak görüyor. ABD, NATO müttefiki olan Türkiye’nin, Kürt terörü konusundaki endişelerine bir yanıt borçludur. Biden’ın bu noktada cesur bir hamlesi, ikili ilişkileri önemli ölçüde iyileştirebilir ve ilişkilerde uzun bir yol kat edebilir. Görüşmenin asıl püf noktasının bu olduğunu belirtmek gerekiyor.

İkincisi, S-400 füzeleri hakkındaki açmazın hızlı bir şekilde hafifletilmesi ve çözülmesi gerekiyor. ABD, Türkiye’ye alternatif olarak Patriot füzelerini sunmalı ve Türkiye’yi F-35 programına döndürmelidir.  Ancak bu teklif, Türkiye’nin NATO’yu tehlikeye atabilecek başka silahlar almama taahhüdüyle bağlantılı olmalıdır. Yerli Türk silah üretiminin geliştirilmesi için Amerikan desteği de bir teşvik olabilir.

Üçüncüsü, Türk hükümeti ABD’ye Gülen’in iadesini garanti altına almak için yeterli kanıt sunmamış olsa da, Gülencilere karşı ABD mahkemelerinde dava açmaya teşvik edilebilir. Böyle bir adım, Amerikan hukukunun etkinliğini Erdoğan’a ve Türk kamuoyuna gösterebilir. 

Dördüncüsü, ABD bölgede enerjik bir arabulucu olarak devreye girmelidir. ABD, örneğin Suriye, Irak ve Libya’daki istikrarsızlaştırma çabalarını dizginleme konusunda aktif olmalı ve ortak zemin bularak Türk-Suudi yakınlaşması için baskı yapmalıdır. ABD benzer şekilde Türkiye ile İsrail arasındaki gerilimi azaltmak için çalışmalı ve BAE ile Türkiye arasında bir anlaşmaya aracılık etmelidir. Türkiye’ye de Ukrayna ile olan işbirliğinden dolayı hak ettiği itibar verilmelidir.

Beşincisi, Amerika Birleşik Devletleri, deniz sınırları konusundaki Doğu Akdeniz anlaşmazlığını siyasetten arındırmak için işbirlikçi ve teknik bir çözümü teşvik etmek için çalışabilir. Bu konuda tarafsız bir BM uzmanlar komitesinin sürecin işletilmesi gerekiyor. 

Altıncısı ABD, Türkiye ile çıkarlarının örtüştüğü Karadeniz, Suriye, Libya ve Somali’de Türkiye ile ortaklık inşa etmelidir. Amerika, askeri varlığını genişletmeden dünya meselelerinde pozisyonunu korumak istiyorsa, Kafkasya, Orta Asya ve Avrupa gibi hayati bölgelerde Türkiye gibi ortaklara ihtiyacı var. 

Yedincisi, Biden’in Ermenistan açıklamasının ardından, Ermenilerin acılarını tanımanın Türkiye Cumhuriyeti’ne yönelik bir saldırı olmadığını açıkça belirtmesi gerekir. Bunun yerine ABD, Ermenistan ile Türkiye arasındaki sınırların açılması için bir çerçeve önermeli ve iki ülkenin ilişkilerin normalleşmesi için çalışmasına yardımcı olmalıdır. 

ABD-Türkiye ikili ilişkilerini sekteye uğratan bu sorunların hiçbiri basit değil. Her biri iyi niyet ve uzlaşma gerektiriyor. Ancak Birleşik Devletler geniş bir uzlaşma stratejisi başlatmadıkça, bu sorunlar daha da büyüyecek ve sonunda patlayacak. Ankara ile Washington arasındaki olası bir kopuşun yaratacağı tehlike düşünüldüğünde aciliyet ortadadır. Biden, Türkiye ile “daha ​​iyi ilişkiler inşa etme” fırsatını değerlendirmeli ve bu ikili ilişkiyi sağlam bir temele oturtmalıdır.  

Rusya şu anda büyüyen bir tehdit oluşturduğu için ve Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki ilişkiler gergin olduğu için, ABD’nin Türkiye’nin uzun vadeli bir dostu ve destekçisi olarak öne çıkmasının zamanı geldi.

Bu, Washington’un Ankara ile ikili ilişkileri onarması ve yeniden güçlü müttefikine ulaşması için önemli bir an.”

Kaynak: M5
Çeviri/Analiz: Adem KILIÇ