ABD Medyasında “Türkiye’nin Afrika’daki başarısının sırrı nedir?” başlıklı analizde Türkiye’nin Afrika’daki eşitlikçi ve ortaklık üzerine izlediği strateji değerlendirildi. Fransa’nın Afrika’daki sömürgeci yapısının giderek çöktüğü ve Türkiye’nin yükseldiği tespitinde bulunuldu.

Analizde; “Yaklaşık 20 yılda elde edilen bu başarı, aktif bir diplomatik atılım, siyasi ve ekonomik ilişkilerde eşitlik ve sömürgeci bir yaklaşım yerine insani yardıma yapılan güçlü vurgudan kaynaklanmaktadır.” ifadeleri kullanıldı.

İşte analizin tam çevirisi;

“Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, ülkesinin Afrika’daki azalan nüfuzunun ve itibarının net bir şekilde farkında, ancak suçu “dış güçlere” atmayı tercih ediyor.

Macron, Aralık 2020’de Jeune Afrique Gazetesine verdiği röportajda, Türkiye ve Rusya tarafından geliştirilen stratejilerin, Fransa’ya karşı “sömürge sonrası kızgınlıkla oyunu” olduğunu söyledi. Macron, “Bu konu hakkında saf olmamalıyız.” dedi.  Ancak bu iddianın dışında sonuçları etkileyen başka faktörler de var.

Fransa sömürgeci tarihini kabul etmekte isteksiz

Fransa, büyük ölçüde ortada olan sömürgeci tarihi nedeniyle 20 Afrika ülkesinde güçlü bir siyasi, tarihi, kültürel ve dilsel etkiye sahiptir. Fransa bu ülkelere kalkınma yardımı sunuyor.

Kıta genelinde faaliyet gösteren Fransız şirketlerinin toplam cirosu yaklaşık 60 milyar dolardır. Ancak, bu çabalar Fransa’nın kötüleşen imajını güçlendirmek için yeterli değil. Bunun nedeni öncelikle Fransa’nın katliamlarla anılan sömürgeci tarihinden kaynaklanmaktadır. Macron, ülkesinin sömürgeci geçmişini kabul etmesi gerektiğini vurguluyor ancak Cezayir’in Bağımsızlık Savaşı sırasında işlenen katliam için özür dilemeyi reddetti. Bu da onun söylemlerinin doğruluğu hakkında soru işaretleri uyandırıyor.

Mali’de terörle mücadele için başlatılan Fransız askeri operasyonu, bölgedeki Fransız nüfuzunu sürdürme çabası olarak görüldüğü için Malililer tarafından hoş karşılanmıyor. BM raporları, Mali’deki Fransız hava saldırılarının sivil kayıplara yol açtığını doğrulasa da, Fransız hükümeti sorumluluğu şiddetle reddediyor ve bu da Fransa hakkındaki olumsuz görüşleri daha da güçlendiriyor.

Ayrıca, Macron’un Fransa’nın cumhuriyetçi ilkelerini pekiştirmek için bir adım olarak öne çıkan İslam reformu konusundaki yeni yasası ve Peygamber Muhammed’i tasvir eden tartışmalı karikatürlerin yayınlanmasını onaylaması, Afrika’daki Müslümanlar arasında büyük bir tepki yarattı.

Bunlara ek olarak,  sömürgecilik döneminde gelişen Fransa ile Afrika arasındaki haksız ve eşitsiz ilişki hiçbir zaman değişmedi. 1961’den beri Fransa, 14 Afrika ülkesinin ulusal rezervlerinin en az% 50’sini kontrol ediyor ve bu rezervlerden yılda 500 milyar dolar kazanıyor.

Öte yandan, artan rekabet ve azalan itibar, Fransa’nın kıtadaki elini yavaş yavaş zayıflatıyor. Afrika’nın Fransız ihracatındaki payı 2015 yılında% 5’e kadar düştü.

Fransa, Afrika’da kullanılan para birimleri üzerindeki hakimiyetini de kaybetti. 2020’de Batı Afrika Devletleri Ekonomik Topluluğu (ECOWAS), sömürgeleştirilmiş Afrika devletlerinin para birimi olan CFA frangını kaldırmaya ve bu eyaletler arasında ortak bir para birimi uygulamaya karar verdi.

Türkiye’nin Afrika’ya yaklaşımı neden farklı?

Türkiye, Afrika’da sömürgeci bir tarihten uzak olma avantajına sahiptir. İkili ilişkilerde yüksek bir noktada durmak yerine eşitlik ilkesiyle hareket ediyor. Diğer ülkelerin içişlerine karışmaktan kaçınıyor, eğitim, sağlık ve ulaşım alanlarında ekonomik yatırımlar ve projelerle onlara ulaşıyor.

İnsani yardım, Türkiye’nin Afrika politikasının en önemli ayaklarından biridir. Türkiye, en büyük yabancı insani yardım operasyonunu Somali’de gerçekleştirdi. Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı (TİKA), Türk Kızılayı, Türkiye Diyanet Vakfı (TDV), İHH İnsani Yardım Vakfı ve diğer kurumlar ve sivil toplum kuruluşları, Afrika ülkelerindeki kıtlık, kuraklık bölgelerine erişim gibi çeşitli sorunların ele alınmasında yardım sunmaktadır.  Ayrıca içme suyu ve kamu hizmetlerine destekte de Afrikalı halka destek sunmaktadır. Bu yaklaşım Türkiye’ye olan güveni artırıyor ve bölgesel barış ve istikrara katkıda bulunuyor.

“Afrika’ya Açılmaktan” “Afrika ile Ortaklık” Politikasına

2002 yılında Türkiye’de iktidara gelen Adalet ve Kalkınma Partisi; Afrika ülkeleri ile ekonomi, ticaret ve savunma sanayinde daha iyi bağlar geliştirmeye gözünü dikti. Bu çerçevede ilk olarak 1998 yılında hazırlanan “Afrika’ya Açılma” eylem planı başlatıldı.

Türkiye, Türkiye-Afrika ilişkilerinde yeni bir dönemin en sembolik işareti olarak 2005’i “Afrika Yılı” ilan etti. Aynı yıl Afrika Birliği Türkiye’yi gözlemci üye olarak kabul etti ve 2008’de Türkiye, birliğin stratejik ortağı oldu.

Başarılı sonuçların ardından “Afrika’ya Açılma” politikası, 2013 yılında yerini “Afrika ile Ortaklık Politikası” ile değiştirildi. 

Türkiye’nin Afrika ülkelerindeki girişimleri kısa sürede ekonomik ve ticari ilişkilere yansıdı. 2002 yılından bu yana, Türkiye’nin Afrika ülkeleriyle ikili ticaret hacmi dört katına çıkarak 22 milyar doların üzerine çıktı. Türkiye şu ana kadar Afrika’ya 7 milyar dolar yatırım yaptı.

Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) 45 Afrika ülkesi ile ortak iş konseyleri kurdu.

Afrika’da büyük diplomatik atılım

Afrika’daki Türk girişimleri de diplomatik bir atılımla desteklendi. Afrika kıtasındaki Türk büyükelçiliklerinin sayısı 2002’de 12 iken 2019’da 42’ye çıktı. Ankara’daki Afrika büyükelçiliklerinin sayısı da 36’ya çıkarıldı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, aralarında Cezayir, Güney Afrika, Senegal, Nijerya ve Somali’nin de bulunduğu 28 Afrika ülkesini (hem cumhurbaşkanı hem de başbakan olarak) ziyaret etti.

Türkiye’nin Afrika’daki askeri varlığı

Somali, aynı zamanda Afrika’daki ilk Türk askeri üssü olan yurt dışındaki en büyük Türk askeri üssüne de ev sahipliği yapıyor. 2017 yılında 400 dönümlük bir alanda açılan üs, 10.500 Somalili askeri eğitecek. Türkiye’nin BM misyonunun bir parçası olarak Mali ve Orta Afrika Cumhuriyeti’ndeki askerlerinin yanı sıra Sudan’daki Suakin Adası’nda da askeri bulunuyor.

Bu gelişmeler ve strateji ışığında, Türkiye’nin Afrika ülkelerindeki imajını güçlendirmesi şaşırtıcı değildir.

Yaklaşık 20 yılda elde edilen bu başarı, aktif bir diplomatik atılım, siyasi ve ekonomik ilişkilerde eşitlik ve sömürgeci bir yaklaşım yerine insani yardıma yapılan güçlü vurgudan kaynaklanmaktadır.”

Kaynak: M5 Çeviri/Analiz