Seyfülislam Kaddafi’nin ‘üçüncü güç‘ olarak ortaya çıkması, Libya‘daki ittifakları yeniden düzenleyebilir ve destekçilerini Hafter’den kopartabilir.

Seyfülislam Kaddafi’nin 2011’de babasının rejiminin düşmesinden bu yana ilk kez ortaya çıkması ve siyasi hayata dönme arzusunu açıklaması, 10 yıldır gergin olan Libya krizini karmaşıklaştırarak, ülkeyi yeni ve daha yıkıcı bir savaşa doğru itebilir.

Libya, Muammer Kaddafi rejimini sona erdiren 2011 Şubat Devrimi’nden bu yana iç savaş ve siyasi krizlere sürüklenerek fiilen ikiye bölünmüş durumda.

Ülkenin batısını Birleşmiş Milletler (BM) nezdinde meşru Ulusal Birlik Hükümeti ve ona bağlı devrimci silahlı gruplar kontrol ederken, doğusunda ise Bingazi merkezli darbeci emekli general Halife Hafter ve ona destek veren binlerce paralı asker bulunuyor.

Seyfülislam Kaddafi ya da kısaca Libyalıların hitap ettiği şekliyle “Seyf”, iç savaş ve ekonomik çöküşle parçalanan Afrika’nın en büyük petrol rezervlerine sahip ülkesini birleştirme iddiasıyla üçüncü bir seçenek olarak Libya sahnesinde yerini aldı.

Uzun yıllar gözlerden uzak kalan ve öldüğü ileri sürülen Seyfülislam, New York Times (NYT) yazarı Robert Worth’a verdiği uzun bir röportajla yeniden ortaya çıktı.

Röportajda ilk dikkati çeken husus Seyfülislam’ın mayısta çekilen fotoğrafıydı. Aklar düşmüş sakalı, Körfez ülkelerine has ‘bişt’ denilen cübbesi ve siyah sarığıyla, yarı karanlık bir odada şaşaalı yaldızlı bir koltuğa oturmuş haldeki görüntüsü, Libya’da kaosun derinleşmesini izlemek isteyenlerin bir “prens” yaratma girişimini net bir şekilde sembolize etmiş gibi görünüyor.

HALA YAŞIYOR

Fotoğraf, ayrıca, Hafter’e yakın “El-Unvan” gazetesinin Seyfülislam’ın hapishanede tüberkülozdan öldüğünü iddia etmesi gibi onun ölümüyle ilgili söylentilerin yaygınlık kazanmasının ardından hala yaşadığını gösteren ilk kanıt niteliğinde.

Seyfülislam, Ekim 2011’de Nijer’e kaçmaya çalışırken yakalanmış, ardından kendisini tutuklayan Zintanlı (Trablus’un 170 kilometre güneybatısındaki dağlık bölge) silahlı bir grubun 2017’de serbest bırakmasının ardından ortadan kaybolmuştu.

Son dönemde tanıştığı kişiler ise 2019’da Trablus’ta tutuklanan ve 2020’de serbest bırakılan Rus ajanlar Maxim Shogali ve Samer Suefan’dı. Trablus makamları, Seyfülislam Kaddafi ile birden fazla kez görüştüklerini tespit ettikleri iki Rus ajanın, “Vlevsky Astrov” şirketi için Libya’da olası seçimleri Rusya’ya yakın isimlerin kazanması amacıyla faaliyet yürüttüğünü açıklamıştı.

Gazetenin Seyfülislam ile yaptığı röportajın ilginç yanı, değişmemesi ve pişmanlık duymaması, aksine babasının “Yeşil Kitap” doktrini döneminin geldiğine inanması.

Oğul Kaddafi, Libyalı politikacıların ülkeye “sadece sefalet getirdiğine, para, güvenlik ve hayat bulunmayan ülkenin dizleri üzerine çöktüğüne ve artık geçmişe dönme zamanının geldiğine” inanıyor.

Ülkenin durumuna ilişkin bu trajik analizden yola çıkan Seyfülislam kendisini, “kaybedilen birliği diriltmek” üzere ülkenin kurtarıcısı olarak tanıtmak istiyor.

Destekçileri ve sağlanan finansmanla gücünü yeniden kazanmak istiyor

Seyfülislam, 24 Aralık’ta yapılması planlanan başkanlık seçimleri için adaylığını açıklamamasına rağmen Libya Siyasi Diyalog Forumu’ndaki (LSDF) Seyfülislam temsilcileri, başkanlık adaylığına getirilecek kriterlerde her türlü önkoşulu iptal etmek için Hafter’in destekçileriyle koordineli bir şekilde mücadele etti.

Nitekim BM öncülüğünde yürütülen ve Libya’nın farklı kesimlerini temsilen 75 üyenin yer aldığı LSDF’nin, seçimlerde başkanlık adaylarının kriterlerine ilişkin yürüttüğü müzakerelerde, Seyfülislam’ın adaylığını engelleyen şartlar bulunuyordu.

Buna göre, insanlığa karşı işlediği suçlardan dolayı Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından aranan Seyf hakkında, 2015 yılında Trablus Mahkemesi’nin nihai olmayan yargı kararına göre kurşuna dizilerek infaz edilmesine karar verilmişti.

Ancak Seyf, tüm bu yasal engellerin üstesinden gelme yeteneğine ikna olmuş görünürken, destekçileri, “Adayımız Sensin” sloganı altında sosyal medya ağlarında kampanyalar düzenliyor.

Seyf taraftarları, sonuncusu Kasım 2020’de olmak üzere iki kampanya düzenleyerek, “Libya için Adayımız Sensin Hareketi” adında bir girişim başlattı.

17 Şubat Devrimi üzerinden 10 yıl geçse de, Muammer Kaddafi ve oğullarının 40 yıllık saltanatının tamamen silindiğini söylemek güç. Bilakis, Sirte, Beni Velid, Şuveyrif, Brak eş-Şati ve Sebha gibi kentlerde hala Kaddafi’ye destek verenler bulunurken, buralara dağılmış olan Kazazife, Megariha ve Verfelle gibi kabileler hala ona desteklerini ilan ediyor.

Seyfülislam’ın Mısır’da yaşayan amcaoğlu ve aynı zamanda Milli Mücadele Partisi adlı partinin lideri Ahmed Kazzafuddem de büyük bir servet sahibi olarak ona maddi destek sağlıyor.

Baba Kaddafi’nin dikta rejimini korumak için oluşturduğu güvenlik grupları devrimden sonra dağıtılmış olsa da, uzayan iç savaşla birlikte bu grupların lider ve üyeleri çatışan taraflarca yeniden militer unsurlara dönüştürüldü ve çoğu şimdi diktatör olma arzusundaki Hafter’in milis gücü saflarında yer alıyor.

NYT’nin kaynağını belirtmediği bir kamuoyu yoklamasına dayandırdığı verilere göre Libya’da, yine adı belirtilmeyen bir bölgenin yüzde 57’si Seyfülislam Kaddafi’ye “güven duyuyor”.

Amerikan gazetesinin “Libya işlerinde uzun deneyime sahip” olarak nitelendirdiği Avrupalı ​​bir diplomata göre ise Seyfülislam’ın seçimleri “kazanacağına” inanan güçlü bir müttefiki de var. O da Rusya.

Moskova da zaten Seyf’e desteğini gizlemiyor. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Orta Doğu ve Afrika Özel Temsilcisi Mihail Bogdanov, 15 Ocak’ta “Seyfülislam Hareketi” temsilcileri Muftah el-Verfelli ve Ömer Ebu Şerida’yı kabul etmişti.

Rus Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov da 24 Aralık’ta yapılması planlanan seçimlerin anayasal temelini müzakere etmek üzere geçen ay başında İsviçre’de toplanan Siyasi Diyalog Forumu üyelerine “uzlaşı” çağrısı yaparak, ülkedeki diyalog sürecine Hafter ve eski rejim yanlılarının, yani Seyfülislam’ın da katılması gerektiğini söylemişti.

SEYF'İN YÜKSELİŞİ HAFTER İÇİN BİR TEHDİT

Trablus’taki Terörle Mücadele Teşkilatı Komutanı Albay Abdulbasit Tikka’ya göre, Seyfülislam’ın dönüşünden en çok zarar görecek şüphesiz Halife Hafter olacak.

Hafter, Kaddafi rejimine bağlı güvenlik birimlerinin liderleriyle 2014’ün sonundan beri ittifak kurmuş, Mısırlı güvenlik yetkililerinin direktifleri doğrultusunda onlara bağlı unsurları milislerinin saflarına katmıştı.

2019’da Seyf yüzünden tutuklanan iki Rus ajandan aktarılan bir açıklamaya göre, Seyfülislam’ın kendisi de Hafter saflarındaki savaşçıların yüzde 80’inin kendi destekçileri olduğunu savunuyor.

Hafter’in Trablus’u ele geçirmek için başlattığı savaşta acı bir yenilgiye uğraması sonucu yerel ve uluslararası imajının büyük zarar gördüğü bir ortamda Seyf’in dönüşü, özellikle Rusya desteğiyle gücü zorla ele geçirmeye karar verirse, Hafter saflarında çatlağa neden olabilir.

Zira Kaddafi’nin destekçileri arasında Hafter milisleri saflarında hassas pozisyonlara sahip olanlar var. Bunların önde gelenleri arasında, Hafter’in sözde “Ulusal Ordusunun” Kara Kuvvetleri Komutanı (Megariha kabilesinden) Tümgeneral El-Mebruk Sahban, Tarık bin Ziyad Tugayı Komutanı (Megariha’dan) Binbaşı Ömer İmraci ve Özel Kuvvetler Komutanı Tümgeneral Abdüsselam el-Hassi bulunuyor.

Bu isimlerden önce de 2016 yılında güneydeki Brak eş-Şati Hava Üssü’nün kontrolünü ele geçiren ve Hafter saflarına katılan 12. Tugay Komutanı Muhammed bin Nail bulunuyordu.

Bin Nail gizemli bir şekilde ölmeden önce onun sayesinde Hafter, büyük stratejik öneme sahip Temenhint (güney) ve Cufra (orta bölge) üslerini ele geçirmişti.

Öte yandan başkente yakın Verşefane bölgesinde Kaddafi’ye bağlı liderlerden Mesud ed-Davi de 2019’da Trablus’a yönelik saldırılar sırasında Hafter milisleri tarafından ortadan kaldırıldı.

Hafter bir zamanlar Seyfülislam Kaddafi’yi “zavallı” olarak tanımlasa da Kaddafi destekçilerine göre onu defalarca öldürmeye çalıştı.

Hatta Zintan güçleri liderlerinden İbrahim el-Medeni, Hafter’e bağlı liderlerin kendisinden Seyfülislam’ı öldürmesini istediğini doğruladı.

Hafter’in 1987’de Libya-Çad savaşında tutsak düşmesinin ardından, baba Kaddafi ile 20 Ekim 2011’de ölümüne kadar düşman olduğu hatırlanacak olursa, tüm bunlar, Seyf’in iktidarı ele geçirme hırsının oluşturduğu tehlike konusunda Hafter’in endişelerini yansıtıyor.

Kaddafi’nin siyasi arenaya dönmesinin, “düşmanımın düşmanı dostumdur” politikası çerçevesinde dünün düşmanları arasında yeni ve heterojen ittifakların oluşmasına yol açması uzak bir ihtimal gibi görünmüyor.

Ancak 2011’den bu yana Kaddafi destekçileri, Libya’nın batısındaki silahlı devrimci gruplara veya Hafter milislerine karşı verdikleri savaşların çoğunu kaybetti. Yeni oluşan bu statükoda, Seyfülislam Kaddafi dağılan güçleri yeniden toparlayabilecek mi, yoksa Libya daha da derinleşen bir bölünmeye mi gidecek sorusu önümüzde duruyor.