Myanmar'da 1 Şubat'ta ordunun darbeyle seçilmiş hükümeti devirmesinin ardından ABD'nin Myanmar politikası mercek altına alındı.

Associated Press ajansının analiz haberinde, darbe, yaklaşık 10 yıl önce Myanmar'dan bir başarı hikayesi olarak övgüyle söz eden ABD'nin bu ülkeye yönelik politikasında ihmalkarlığının sonucu olarak yorumlandı.

Haberde, eski ABD Başkanı Barack Obama yönetiminden itibaren Güneydoğu Asya ülkesinde sivil yönetimin yeniden inşasının, Washington'ın bir dış politika başarısı olarak görüldüğü ancak Myanmar'ı demokrasiye ikna etmeyi hedefleyen tutarsız çabaların, ülkedeki Müslüman azınlıklara yönelik sistematik baskıyla bu çöküşü hazırladığına dikkati çekildi.

Nobel ödüllü Aung San Suu Çii'nin devlet başkanı olamasa da Myanmar'da liderlik rolüne gelmesinin, bir zamanlar kapalı bir ülke olan Myanmar'ın istikrarlı ancak tereddütlü şekilde dışa açılmasının başlarda heyecana yol açtığı, Obama yönetimi sırasında diplomasinin odağında ağırlıklı olarak dönemin muhalifi, şimdinin devrik lideri Suu Çii'nin bulunduğu ancak kısa bir süre sonra tüm bu gelişmelerin, Suu Çii yönetiminin Arakanlı Müslümanlara yaklaşımı nedeniyle önemini yitirdiği vurgulandı.

(Myanmar hükümeti, onbirlerce Müslümanı katletmiş, yüzbinlerce Müslüman'ı da göçe zorlamıştı)

Partisi Ulusal Demokrasi Birliğinin (NLD) 2015'teki seçimleri kazanmasının ardından, Dışişleri Bakanlığı ve Devlet Başkanlığından Sorumlu Devlet Bakanlığına atanan Suu Çii ve diğerlerinin, Arakanlı Müslümanlar ve diğer azınlıkların durumuna ilişkin yapılan ricalara aldırılış etmediğinin altı çizildi.

Donald Trump yönetiminin de Myanmar'a yönelik müdahaleci olmayan bir politika benimsediği, bölgede nüfuz sahibi olma konusunda Çin ile girilen rekabette Myanmar'ın stratejik önemine ağırlık verdiği anımsatıldı.

Birçoğu şu an Biden yönetiminde görev yapan Obama dönemi yetkililerinin ümitleri ve beklentilerine rağmen Myanmar'ın, ABD'nin başka bir ülkedeki gelişmeleri "hele ki bu ülke münzevi ve çok uzak bir ülkeyse" şekillendirme kabiliyetinin sınırlı olduğunu gözler önüne serdiği değerlendirmesinde bulunuldu.

Haberde, 20 Ocak'ta göreve gelen Joe Biden yönetiminin de Myanmar'a karşı sessizliğini koruduğuna, bu sessizliğin, 29 Ocak'ta ABD ve Avrupa Birliği (AB) dahil 16 ülkenin Myanmar'daki büyükelçilikleri tarafından yapılan "Myanmar ordusunu demokratik normlara uymaya çağıran ve Myanmar'ın demokratik geçişini engelleme girişimlerine karşı çıkıldığı dile getirilen" ortak açıklamaya kadar sürdüğüne dikkat çekildi.

Bugüne bakıldığında ise uluslararası toplum tarafından yine dışlanan Myanmar'ın, ABD'nin de yeni yaptırım dalgasıyla karşı karşıya kaldığı kaydedildi.

MYANMAR'DAKİ ASKERİ DARBE

Myanmar ordusu, kendine yakın siyasi grupların, 8 Kasım 2020 seçimlerinde hile yapıldığı iddialarını ortaya atması ve ülkede siyasi gerilimin yükselmesinin ardından 1 Şubat'ta yönetime el koymuştu.

Ordu, Dışişleri Bakanı ve ülkenin fiili lideri Aung San Suu Çii başta olmak üzere pek çok yetkili ve iktidar partisi yöneticisini gözaltına almış ve 1 yıllığına olağanüstü hal ilan etmişti.

Birleşmiş Milletler (BM) ve Avrupa Birliği (AB) başta olmak üzere uluslararası toplum, darbeyi kınamış; Türkiye, en sert tepki veren ülkelerin başında yer almıştı. ABD, Kanada ve İngiltere, darbede rol oynayan askeri yetkililere yaptırım kararı almıştı.

Myanmarlılar, 6 Şubat'ta demokrasiye dönüş talebiyle gösterilere başlamış, güvenlik güçlerinin sert müdahalesi sonucu can kayıpları yaşanınca protestolara katılım artmıştı.

28 Şubat'ta Yangon şehrindeki protestolara güvenlik güçleri, gerçek mermi ve el bombası kullanarak müdahalede bulunmuş ve BM'nin açıklamasına göre, bir günde 18 protestocu hayatını kaybetmişti.

Ülkede geniş katılımlı gösteriler ve gözaltındaki üst düzey hükümet yetkililerinin askeri mahkemede yargılanmaları sürüyor.

Editör: Haber Merkezi