G7 zirvesinin sonuç bildirisinde katılımcılar, Pekin için “çerçeve belirlemeye” ve “kırmızı çizgileri çizmeye” çalıştı. G7 ülkeleri “Güney Çin ve Doğu Çin Denizin’deki durum” ve “Çin’in oradaki güç dengesini tek taraflı olarak değiştirme girişimleri” konusunda çok ciddi endişe duyuyorlar.

Çin ayrıca Tayvan ve Hong Kong ile ilgili olarak “yanlış” eylemler, Sincan’da “insan hakları ihlalleri” ile de suçlanıyor. Dahası, son yılların en büyük küresel sorunu olan “koronavirüs” hakkında Çin’e yönelik suçlamalar yeniden gün yüzüne çıkarıldı.

Zirvede ayrıca, sonuç bildirgesinde oldukça açık bir şekilde belirtildiği gibi, Çin’in “Bir Kuşak – Bir Yol” projesine alternatif olması gereken, küresel bir “gelişmekte olan ülkeler için altyapı” girişimini başlatıldığı duyuruldu.

Diğer yandan açıklamalar, G7 ülkelerinin Rusya’ya karşı tutumunu da net bir şekilde ortaya koydu.  “Moskova ile öngörülebilir ve istikrarlı ilişkiler arzusu” ve hatta bazı alanlarda “işbirliği” gibi ritüel cümleler elbette dile getirildi.

Fakat Rusya’nın, “kötü niyetli ve istikrarsızlaştırıcı eylemlerine devam ettiği”, “diğer ülkelerin demokratik sistemlerine müdahale ettiği” ve “insan haklarının gözetilmesiyle ilgili uluslararası yükümlülüklerini yerine getirmediği” gibi suçlamalarda her zaman olduğu gibi belirtildi.

Bu tür ültimatomların açıklanması ve yaptırım tehditlerinin gölgesinde, Biden ve Putin arasında Cenevre’de  planlanan toplantı da tüm anlamını yitirdi.

Bu durum açıkça, Joe Biden’ın “ölçülü-agresif” bir tavırdan, “sert-agresif” bir tavıra dönüşen retoriğini gözler önüne seriyor. Biden açıkca, “Rusya’nın zararlı faaliyetlerine kararlı bir şekilde yanıt vermeye” hazır olduklarını ilan etti. Zirve bildirisinden ve ABD’nin somut eylemlerinden de anlaşılacağı gibi ABD “soğuk savaş” döneminin politikalarına geri döndü ve birebir uygulamaya başladı.

G7 zirvesinin sonunda düzenlenen basın toplantısında, Biden düpedüz sansasyonel açıklamalar yaptı. “Rusya’nın birçok cephedeki davranışı tamamen kabul edilemez ve tüm uluslararası normlara aykırıdır.” ifadelerini kullandı. Ve hepsinin Vladimir Putin’in “halka rapor vermeyen otokrat” yapısından kaynaklandığını söyledi.

Açıklamaların bir ritüel olduğunu düşünen analistler var. Ancak Cenevre’deki zirveden sadece birkaç gün önce Biden’ın bu kadar cüretkar davranmaya başlaması bu ihtimale pek yer bırakmıyor. NATO’dan destek aldıktan sonra ne kadar belagat seviyesine ulaşabileceğini düşünmek korkutucu.

Bu arada G7 liderlerinin toplantısında Belarus da unutulmadı. Alyaksandr Lukashenka’dan “iç siyasi gidişatta bir değişiklik ve Batı’nın tam kontrolü altında serbest demokratik seçimlerin yapılması” şeklinde koşulsuz teslim olması talep edildi. G7 ülkelerine göre Belarus’da kim kazanmalı bence açıklamaya gerek yok. Ayrıca Belarus’da “insan haklarını ihlal etmekten sorumlu herkesi adalete teslim etme” sözü verdiler.

Bunun Belarus’a NATO müdahalesi veya en azından orada bir darbe olmadan nasıl yapılabileceği merak konusu!

G7 Zirvesi’nin nihai bildirisine Pekin’in tepkisinin şimdiden oldukça keskin ve tavizsiz olduğunu belirtmek gerekir. Çin Dışişleri Bakanlığı, benzer bir yorumla G7’yi; “Çin’i kasıtlı olarak karalamaya ve içişlerine açıkça müdahale etmeye çalışmayı bırakmaya” çağırdı.  Ayrıca Çin, “güvenliğini, egemenliğini ve ulusal çıkarlarını en kararlı şekilde savunmaya” hazır olduğunu vurguladı.

Bu gelişmelerin ışığında Vladimir Putin de Biden ile diyalogdan beklentilerine dair; “Karşılıklı çıkar alanlarında çalışmak için mekanizmalar yaratmanın mümkün olması pek mümkün değil” açıklamasında bulundu.

Amerika Birleşik Devletleri işbirliği yolunu değil, küresel bir yüzleşme yolunu seçmiş görünüyor. 13 Haziran bildirisi aslında dünyanın ikiye bölündüğünü ve yeni bir savaşın başladığının ilanıdır…”

Kaynak:Rus Medyası Topcor’da yayımlanan analiz M5 tarafından çevrilmiştir.

Editör: Haber Merkezi