“Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan, NATO zirvesinden hemen sonra Batı’ya ve Washington’a gücünü ve rolünü göstermek için 15 ve 16 Haziran’da Azerbaycan’a ziyareti gerçekleştirdi.

Rus Politnavigator’da yayımlanan analizde, Karabağ savaşı sırasında Ermenistan’dan alınan Şuşa’ya yapılan ziyaret ile neo-Osmanlıcılığın zaferini ve Türkiye’nin bölgedeki nihai konsolidasyonunu göstermeyi amaçladı.

Nitekim, İlham Aliyev ve Recep Tayyip Erdoğan burada, tarihi olarak adlandırdıkları Şuşa Deklarasyonu’nu imzaladılar. Müzakerelerin gerçekleştiği Şuşa bölgede kilit bir şehir olarak anılıyor ve geçen sonbaharda şiddetli çatışmalar sonucunda Türkiye’nin desteği ile Azerbaycan birliklerinin eline geçti.

İki lider arasında varılan anlaşmaya göre taraflar, üçüncü bir devletin tehdidi durumunda birbirlerine yardım sağlama sözü verdiler. Ayrıca Ankara, yakın gelecekte Şuşa’daki konsolosluk açma sözü verdi.

Bu deklarasyon ile Türkiye; Kafkasya’daki Azerbaycan’a komşu ülkeler ve bölgeye komşu Orta Asya ülkeleri ile yakın ilişkiler kurmanın yanı sıra ekonomik ve ulaşım bağlarını güçlendirmenin de önünü açtı. En önemli nokta ise Türkiye-Azerbaycan arasındaki Zangezur koridorunun açılması kararı oldu.

Ancak bu kararın kritik tarafı; bu koridorun Ermenistan’ın tarihi topraklarından geçecek olmasıdır. Ve Erivan’ın böyle bir koridoru kabul edip etmeyeceğidir. Ermenistan ya askeri bir tehdit ya da diplomatik bir anlaşmaya zorlanabilir.

İmzalanan Şuşa Deklarasyonu’ndan belirtilen; “Bir saldırı veya düşmandan kaynaklanan belirgin bir tehlike anında ülkeler birbirine destek verir.” maddesi büyük ihtimalle bu plan için konuldu. Ve bu aslında bu karar Ermenistan için açık bir tehdittir.

Erdoğan, “Ermenistan ile ilişkileri normalleştirmek için elimizden gelen her şeyi yapacağız” sözleriyle sadece süreci yumuşatmaya çalışıyor.

Erivan, Şuşa’daki bu toplantıyı ve Şuşa deklarasyonunun imzalanmasını kendisine karşı bir eylem olarak algıladı. Ermenistan Dışişleri Bakanlığı, Aliyev ve Erdoğan’ın Karabağ’a yaptığı anlaşmayı “barış ve güvenliğe karşı bir provokasyon” olarak nitelendirerek kınadı.

Diğer yandan Şuşa Deklarasyonu’nun imzalanması, Güney Kafkasya’daki KGAÖ’ye karşı da bir tehdit oluşturabilir. Çünkü bir NATO ülkesi ilkkez resmi olarak bu bölgeye girmiş oluyor.

Türkiye ile Azerbaycan arasındaki askeri ittifak, Ankara’nın gelecekte her düzeyde ilan edeceği “Turan Ordusu”nun oluşumunun da temelidir. Mart ayında Kazakistan’ın Türkistan şehrinde düzenlenen zirvede oluşturulan Türk Devletleri Örgütü de, bu amacı destekleyen en bariz örnektir.

Erdoğan’ın buradaki sözleri her ne kadar “Tahran ve Moskova ile dostane ve istikrarlı bir şekilde iyi komşuluk ilişkileri kurmak” olsa da, oluşturulan Türk Birliği’nin güçlendirilmesi ve Şuşa Deklarasyonu, İran’ın coğrafi olarak bölünmesine ve Rusya’nın karadan ve denizden ulaşım yollarının kesilmesine neden olabilir.

Türkiye’nin Hazar kıyısındaki ülkelerle daha fazla ekonomik, askeri ve politik genişlemeye ulaşmak için Azerbaycan’ı bir sıçrama tahtası olarak kullanmaya çalıştığı açıktır. Erdoğan’ın, Karabağ görüşmelerinde Azerbaycan’ın ve bölgedeki diğer devletlerin petrol ve gaz projelerine yatırım yapma konusuna da tesadüfen değinmemiştir.

Türkiye, tüm “Türk Dünyası”nda lider olarak tanınacaktır.

Ankara ve Bakü arasındaki başarılı müzakerelerin, bölgeyi jeopolitik olarak yeniden şekillendireceği açıktır ve Şuşa Deklarasyonu, Türkiye’nin Türk Devletleri Örgütü’nün zirvesine doğru muzaffer yükselişine hazırlıktır. Türkiye, tüm “Türk Dünyası”nda lider olarak tanınacaktır.

Tüm bu gelişmeler, nihayetinde pan-Türk tehdidi altında olduğumuzun farkındalığını ortaya koymuştur. Sonuç ise eski Sovyet Orta Asya’sının tamamında yeniden canlanan Osmanlı İmparatorluğu olacaktır…”

Kaynak: M5


 

Editör: Haber Merkezi