Mehmet A. Kancı  (AA) - “6 Ocak olaylarını” atlatarak 20 Ocak’taki yemin törenine ulaşmayı başaran ABD’de başkanlık devir teslimi endişe edilenden daha düşük hasarla atlatıldı. Donald Trump’ın Washington’u terk etmesiyle beraber bir “kararnameler fırtınası” koptu: Yeni başkan Joe Biden temsil ettiği kesimlerin beklentisine uygun şekilde, ABD devlet yapısının insicamını bozduğu düşünülen Trump’ın mirasının izlerini silerek çarkları tersine döndürmek için, görevdeki ilk 48 saatinde tam 19 kararname imzaladı.

Fakat Trump döneminin bazı politikaları var ki bunları tersine çevirmek için ne imza ne de kararname kâfi geliyor. Hatta kamuoyu önünde yüksek sesle söylenmesi mümkün olmayan rota değişikliklerinin analiz edilmesi için, Biden yönetiminin “atamalar haritasını” takip etmek gerekiyor. Bu haritanın bileşenlerinin Orta Doğu’ya verdiği ilk üç mesaj, İran’ın nükleer enerji çalışmalarına dair anlaşmaya ve Filistin’de iki devletli çözüm planına geri dönülmesi, ayrıca Suriye’nin kuzeyindeki PKK/YPG terör örgütüne verilen desteğin yeniden sağlanması şeklinde oldu.

Türkiye’yi yakından ilgilendiren son madde, Biden döneminde beklendiği şekilde, ABD’nin Rusya’ya karşı özellikle Libya ve Suriye sahasında ağırlığını artıracağı mesajını takip eden atamalarla netleşti. Trump’la yaşadığı “derin görüş ayrılıkları” nedeniyle 22 Aralık 2018 tarihinde DEAŞ’la Mücadele Özel Temsilciliği görevinden istifa eden Brett McGurk, yeni başkanın ekibinde “Orta Doğu ve Kuzey Afrika Koordinatörü” olarak sahneye geri döndü. Bir diğer kritik atama ise Savunma Bakanlığı’na yapıldı. 2010-2011 yıllarında Irak’taki ABD askerlerine komuta eden, 2013 yılında ABD Merkez Kuvvetler (CENTCOM) Komutanlığı’nın başına getirilen Lloyd Austin ABD’nin yeni Savunma Bakanı oldu. DEAŞ terör örgütü Austin’in CENTCOM komutanı olduğu dönemde Musul kentini ele geçirebilmişti. Austin, DEAŞ’la mücadele söz konusu olduğunda, Suriye’deki rejime muhalif gruplar yerine PKK/YPG terör örgütünün desteklenmesi ve silahlandırılmasında da etkili oldu. Austin 2016 yılında CENTCOM komutanlığından ayrılarak emekli olurken DEAŞ terör örgütü İstanbul, Brüksel ve Bağdat’ta intihar saldırıları düzenliyor, Irak ordusu 2014’ten bu yana terör örgütünün elindeki Felluce’yi geri almak için savaşıyordu.

Biden’ın başkanlık koltuğuna oturmasıyla geri dönenler yalnızca PKK/YPG destekçisi sivil ve askeri bürokratlar olmadı; aynı zamanda DEAŞ da bir anda mezarından fırlayarak Bağdat’ta ortaya çıkıverdi. Terör örgütü Irak’ın başkentindeki son intihar saldırısını Bağdat’taki Tayaran meydanında 2018 yılının Ocak ayında düzenlemiş, iki intihar bombacısı 35 kişiyi öldürmüş, 90’dan fazla kişiyi yaralamıştı. Aradan üç yıl geçtikten sonra, bu defa Biden’ın koltuğuna oturmasından yalnızca bir gün sonra, DEAŞ Bağdat’ta tekrar ortaya çıktı. Hedef yine Tayaran meydanıydı ve saldırganlar yine iki kişiydi. Üzerlerindeki bombaları patlatan teröristler bu defa 32 kişiyi öldürdü, 110 kişiyi yaraladı.

21 Ocak’taki bu saldırı bölgedeki tek anormal gelişme olmadı. Aynı gün Irak-Suriye sınırındaki el-Velid sınır kapısından büyük bir Amerikan askeri konvoyunun geçiş yaptığı tespit edildi. Suriye’nin Haseke bölgesine geçen Amerikan konvoyunun büyük miktarda silah, mühimmat ve lojistik malzeme taşıdığı gözlendi. 40 kamyon ve zırhlı araçtan oluşan konvoya helikopterler de eşlik etti. 22 Ocak’ta ise bölgedeki sıra dışı gelişmeler sürdü. Uluslararası koalisyon güçlerine lojistik malzemesi taşıyan konvoylar Bağdat’ın güneyindeki farklı noktalarda beş, Bağdat’ın kuzeyindeki Tikrit yakınlarında bir kez olmak üzere toplam altı kez yol kenarına yerleştirilmiş el yapımı patlayıcılarla hedef alındı. Saldırıları İran destekli milis grubu Ashab-ı Kehf üstlendi. Örgütün açıklamasında, saldırıların Bağdat’taki DEAŞ terör eylemine misilleme olarak düzenlendiği duyuruldu; DEAŞ’ın ABD tarafından kurulup kontrol edildiği vurgusu yapıldı. DEAŞ 23 Ocak’ta Şii milis gücü Haşdi Şabi’nin Selahaddin vilayetindeki bir karargahına saldırarak 10 kişiyi öldürdü. Böylece Irak sahasında İran’la gerilimi artıracak yeni adımların atılacağının işareti geldi.

Bağdat’ta uzun süredir izine rastlanmayan örgütün yeniden ortaya çıkmasının yarattığı tansiyon hızla artarken, Irak’ta DEAŞ’la mücadele kapsamında görev yapan çokuluslu gücün yürüttüğü “Doğal Kararlılık Operasyonu” (Operation Inherent Resolve) kapsamında, Irak güvenlik güçlerine 1 milyon dolar tutarında arazi aracı teslim edildiğine dair haber de Birleşik Ortak Görev Gücü-Doğal Kararlılık Operasyonları (CJTF-OIR) resmi Twitter hesabında paylaşıldı. Bitirildiği iddia edilen terör örgütüne karşı bu denli kapsamlı bir mobilizasyon ihtiyacının kaynağının ne olduğunu, herhalde McGurk’ün görevine aktif olarak başladığı günlerde anlayacağız.

Tüm bu gelişmeler Ankara başta olmak üzere bölge başkentlerinde, özellikle Suriye konusunda Obama dönemi politikalara dönüleceği endişesini yarattı. Ancak tarihsel sürece yakından baktığımızda, dönülen yerin Obama’yı da aşarak George W. Bush dönemine, hatta Baba Bush’un başkanlık yıllarına ulaştığını görebiliriz. ABD’nin PKK terör örgütüne silah, mühimmat ve tıbbi malzeme yardımında bulunmasının, hatta yaralı teröristleri tedavi etmesinin geçmişi Birinci Körfez Savaşı sonrasına, Çekiç Güç’ün bölgeye yerleşmesine kadar gidiyor. O tarihlerde Jandarma Genel Komutanı olan Orgeneral Eşref Bitlis 22 Mart 1992’de dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal’a yazdığı mektupta, Çekiç Güç’ün PKK ile eşgüdümlü hareket ettiğine dair şüphelerini aktarmıştı. ABD’nin bu mektuba yanıtı 17 Aralık 1992’de Irak’ın Selahaddin kentine giden Orgeneral Bitlis’in helikopterini savaş uçaklarıyla taciz ederek inişe zorlamak oldu. Orgeneral Bitlis bu olaya rağmen 7 Şubat 1993’te İncirlik’ten kalkan ABD hava unsurlarının PKK’ya malzeme taşıdıklarını kamuoyuna açıkladı. Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis bu açıklamadan 10 gün sonra, Ankara’da içinde bulunduğu uçağın kalkıştan kısa süre sonra düşmesiyle şehit oldu. Bitlis’in ekibinde yer alan ve aynı bilgilere sahip Tuğgeneral Bahtiyar Aydın ve Albay Rıdvan Özden’in Lice ve Mardin’de 1993 ve 1995 yıllarında PKK’ya mal edilen ancak benzerine rastlanmayan sofistike saldırılarla şehit edildiklerini de burada not düşelim.

ABD ile PKK arasında 1990’lı yıllarda alenileşen bu ilişki ağı, 2003 yılında ABD’nin Irak’ı işgaliyle yeni bir boyut kazandı. Brett McGurk’ün ismi de bölgede ilk kez Irak’ın işgalinden 8 ay sonra duyuldu. McGurk işgal güçlerinin kurduğu geçici yönetim ve Bağdat’taki ABD Büyükelçiliği’nin danışmanı olarak Irak’ta göreve başladı. 2005 yılında Ulusal Güvenlik Konseyi’ne terfi etti ve burada Irak direktörü olarak görev yaptı. Aynı yıl ABD Başkanı George W. Bush, Irak’ta ABD ordusunu hedef alan saldırıların kaynağı olarak Suriye’yi işaret ederek Esed rejimini tehdit etmeye başlamıştı. 2009 yılında George W. Bush Beyaz Saray’ı Obama’ya devrederken McGurk de pozisyonunu koruyan bürokratlar arasındaydı. Ancak kendi tercihiyle devlet hizmetine verdiği kısa ara 2010 yılına kadar sürdü. Irak’ta hükümetin kurulması için yürütülen çalışmalara müdahil olmakla görevlendirildi. 2013 yılında ise kariyerinde yeni bir aşamayı gerçekleştirdi. ABD Dışişleri Bakanlığı’nın Yakındoğu İşlerinden Sorumlu Bürosunda Irak ve İran’dan sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcılığı görevine getirildi. 2014 yılı Haziran ayında DEAŞ Musul’u ele geçirirken McGurk Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin (IKBY) başkenti Erbil’deydi. 2014 yılı Eylül ayında, bu kez McGurk DEAŞ’la mücadele için kurulan uluslararası koalisyonun direktörlüğüne getirildi ve ABD başkanının özel temsilcisi oldu. DEAŞ’la mücadele için Suriyeli muhalif gruplar yerine PKK/YPG’nin desteklenmesini ve silahlandırılmasını tercih eden McGurk, Türkiye sınırı boyunca oluşturulan terör koridorunun mimarlığını üstlendi. Bu görevi, Beyaz Saray’ın politikasını değiştirerek terör örgütünden desteğini çeken Trump ile ihtilafa düşene kadar devam etti. Görevinden istifa eden McGurk 22 Aralık 2018 tarihinden itibaren Trump’ın amansız bir muhalifi haline geldi. Daha önce istifa etmiş hiçbir bürokratta rastlanmayan şekilde McGurk, 3 Kasım 2020 tarihindeki başkanlık seçimine kadar, sosyal medya mecrası Twitter’daki hesabını PKK/YPG terör örgütüne destek vermek, Başkan Trump’ın Suriye politikasını eleştirmek ve Türkiye’yi hedef alan propaganda savaşına alet etmek için kullandı. McGurk bu çabalarının karşılığını, Biden yönetiminde hem Orta Doğu hem Kuzey Afrika’da Suriye, Irak ve Libya’daki çatışma alanları ve İran gibi bir başka büyük potansiyel çatışma alanı ile ilgileneceği yeni göreviyle aldı.

DEAŞ’ın 21 Ocak’taki Bağdat saldırısının arkasında kimin olduğu kadar, yol açacağı yan etkileri de iyi izlemek gerekiyor. Nitekim 23 Ocak Cumartesi gecesi Irak Dışişleri Bakanı Fuad Hüseyin’in Bağdat’taki el-Nahreyn Stratejik Araştırmalar Merkezi’ndeki konuşmasından bir bölüm uluslararası ajanslar tarafından son dakika bilgisi olarak paylaşıldı. Irak Dışişleri Bakanı Hüseyin, ABD’deki yeni yönetime stratejik diyalog süreci için yeni heyetlerin belirlenmesi ve ülkedeki Amerikan askeri varlığının sürmesi için talepte bulunacaklarını duyurdu. McGurk ve yeni Savunma Bakanı Austin’in Suriye’nin kuzeyinde bir terör koridoru oluşturmaya yönelik geçmişteki çabaları göz önüne alındığında, Hüseyin’in talebi yeni Amerikan yönetiminin hedefleri için yalnızca bir başlangıç olarak kabul edilebilir. Önümüzdeki gün ve haftalarda, ABD’nin hem Irak’ın hem de Suriye’nin kuzeyindeki askeri varlığını artırmasını sağlayacak “sahte bayrak” (false flag) operasyonlarıyla karşılaşmak şaşırtıcı olmayacaktır.

ABD’nin işgal etmeyi hedeflediği bölgelere yönelik gerekçe üretmeyi amaçlayan sahte bayrak operasyonlarının en ünlüsü, 1964 yılında Vietnam’ın Tonkin körfezinde yaşanmıştı. ABD Ordusu Kuzey Vietnam hücumbotlarının ABD deniz ve hava güçlerine saldırdığı iddiasında bulunmuş ve Vietnam Savaşı’nın fitili ateşlenmişti. Oysa tüm dünya 1954’te Hindiçini Savaşı’nda Fransa’nın mağlup olmasıyla Batı emperyalizminin Güneydoğu Asya’dan tasfiye edildiği izlenimine kapılmıştı. Fakat Tonkin Körfezi Vakası bir anda bu bölgede 10 yıl sürecek yeni bir çatışma sürecini başlattı. 1961-1968 yılları arasında ABD Dışişleri Bakanlığı görevinde bulunan ve Tonkin Körfezi Vakası sırasında da görevde olan Robert McNamara 2003 yılında [Türkçe’ye “Yüz Yılın İtirafları” şeklinde çevrilmiş olan] “The Fog of War” adlı belgesele yaptığı açıklamada, 4 Ağustos 1964’te Vietnam Savaşı’nın başlamasına yol açtığı iddia edilen saldırının hiçbir zaman gerçekleşmediğini açıklamıştı. McNamara bu tanıklığını, 1995 yılında görüştüğü dönemin Vietnam güçlerine komuta eden General Vo Nguyen Giap ile yaptığı görüşmeyle de destekledi. ABD’nin eski Dışişleri Bakanı McNamara, General Giap’ın da Tonkin Körfezi Vakasının asla vuku bulmadığını teyit ettiğini aktarıyordu.

Kim bilir, belki takvimler 2050’li yılları gösterdiğinde, bizler de DEAŞ'ın ve Brett McGurk’ün gerçek kimliklerini öğrenme imkânı bulabiliriz.

[Gazeteci Mehmet A. Kancı Türk dış politikası üzerine analizler kaleme almaktadır]

Editör: Haber Merkezi