TİMUR’UN KIŞLAK YERİ “BELEVİ”.
ABDDULLAH ÇATLI’NIN BAYRAKLARI
Sabahın 06.00’sı…
Kalktık hazırlandık. Kolonyamızı, maskelerimizi dezenfektanımızı kuşandık.
Corona belasından fırsat bulup ilk defa uzak mesafeli bir gezimiz var.
Hedefimiz dünyanın sekizinci harikası “Salda gölü”.
Gezi rehberimiz kadim dostlarımız Hasan Basri ve muhterem eczacı eşi Hülya Vural.
Ve de Eşim Züleyha Öncü.
Bismillah diyerek otomuzun marşına bastık.
Gümüldür, Salda arası dört saat.
Ama takmıyoruz.
Öncelikle Yeşilin her tonunun hâkim olduğu Ege Bölgemizi harmanlayacağız.
En sonunda Salda Gölü ile tanışacağız.

TİMURLENK

Sabah mahmurluğumuzu serin bir hava dağıtıyor.
Selçukluların Kartal yuvası gibi tepeye diktiği,
Selçuk Kalesinin ihtişamı gözlerimizi kamaştırıyor.
“Atalarımız büyük işler yapmış “diyoruz.
Sonra Belevi’ye geliyoruz.
Tarihi ile doğası ile yeşili ile insanı ile muhteşem bir belde.
Şöyle bir geziyoruz.
Belevi’nin özelliği tarihsel.
Türk Timur imparatorluğunun, İmparatoru Timurlenk,
Lakabı ile maruf Aksak Timur,

Ankara savaşında, Osmanlı ordusunu mağlup ettikten sonra,
Anadolu’nun içlerine doğru ilerliyor.
Kışlayacak bir yer arıyor.
Ve Selçuk-Belevi Kasabasını seçiyor.
Ordunun karargâhı buraya kuruluyor.
Bu arada ulaklar o zaman ki adı Smyrna olan İzmir”den nahoş haberler getiriyor.
Burada yaşayan gavur olarak adlandırılan şehir hâkimlerinin,
Çetecilik yaptığını Müslüman insanları soyduğunu,
Gasp ettiğini öldürdüğünü söylüyorlar.
Çok sinirlenen Timur Ordusu ile çok kısa zamanda İzmir’i feth edip,
Müslüman ahaliyi büyük bir dertten kurtarıyor.
Burada önemli olan olanlar ve de savaşlar değil.
Atalarımızın binlerce kilometre uzaktan.
Taaa Horasandan at üzerinde kalkıp Ege sahillerine kadar ulaşabilmeleri.
Onlarla ne kadar öğünsek, gurur duysak azdır.

ABDULLAH ÇATLI

Türk Ordusunun kahraman bir subayı olan,
Nihat Atsız çizgisinde İyi bir TÜRK Milliyetçisi olduğu için generallikte önü kesilen,
Vural Albay ile Ege’nin içlerine doğru yolumuza devam ediyoruz.
Zümrüt yeşili bir ova ve dağlar.
Ovalar“Dünyayı duyurur “diyebileceğimiz kadar da bitek..
Arabamızdan, benzinin bitme aşamasına olduğuna dair işaret geliyor.
Benzinci arıyoruz.
Kan mı çekiyor ne!
Her yanı Türk Bayrakları ve de ay yıldızlarla bezenmiş bir benzinci görüyoruz.
Vural Albay;
“Tamam, benzin alacağımız yer burası” diyor.

Giriyoruz…
Benzin pompasının başında koca kafasından Yörük olduğunu tahmin ettiğimiz biri var.
Depo dolarken soruyoruz;
“Bayraklarınız içimizi ısıttı. Buranın sahibi milliyetçi galiba”.
Adam bir eli ile benzin pompasını tutarken,
Diğer eli ile göğsüne sertçe üç dört defa vurup;
“Evvel Allah TÜRKÜZ, Türk Milliyetçisiyiz.
Buranın sahibi de Nevşehirli.
Türk Kahramanı Abdullah Çatlı’nın dayısı.
Ürperiyoruz. Kan mı?
Çekmişti ne? Benzinimizi yiğit bir Türk evladının dayısından almıştık.
Mutlu olarak oradan ayrılırken benzinliğin içinde kale türü bir yapı dikkatimizi çekiyor.
Kapısında Selçuklu imparatorluğunun çift başlı kartalı var.
Vural Albay’la iç çekiyoruz.
Bir Türk İmparatorluğu olan Selçuklu keşke yaşasaydı diyoruz.
Türk İmparatorluklarından bazıları mesela,
Şah İsmail’le Osmanlı, Memluklularla, Osmanlı,
Cengiz Han ile Selçuklular,
Timur İmparatorluğu ile Osmanlı niye savaşmışlardı ki!
Birlikte hareket etseler, dünyaya daha rahat hâkim olamazlar mıydı?

CAMİDE BAYRAK

Ege ovalarını arşınlamaya devam ediyoruz.
Karacasu isimli güzel bir beldeye giriyoruz.
Öğle namazını eda etmek için bir cami arıyoruz.
400-500 yıllık bir cami buluyoruz.
Caminin ahşap yapısı ayakta ve de dikdörtgen-kare şeklinde;
Komutan açıklama getiriyor;

“Bu camii Selçuklu tarzında yapılmış.
Bizim camilerimiz genelde Arap usulü daire şeklindedir.”.
Camiin içi muhteşem. Adeta tarih kokuyor.
En önemlisi de imamın vaaz verdiği yerin üzerinde asılı TÜRK BAYRAĞI.
Camilerde milliyet işaret ettiği için genelde bayrak olmaz.
Ama burada var. Bayrağımızın gölgesinde namaz kılmak.
Bu da bizi bir daha mutlu ediyor.

HEDEF SALDA

Leblebinin yüz bir çeşidinin şekillendirildiği,
Serinhisar Kasabasını geçtikten sonra,
Ufukta SALDA gölü görülüyor.
Bana göre dünyanın sekizinci harikası olan bir göl,
Türkuaz ile parlement mavisi, bembeyaz kumu adeta gözlerimizi kamaştırıyor.
Ve Türkiye’nin Maldivleri, Salda’ya varıyoruz.
Ortalık ana baba günü.
Belli ki gölün basında çok yer alması etkili olmuş.
Merak eden herkes orada.
Van Plakalı araçlar bile var.
Yaşayan organizmaların oluşturduğu iddia edilen beyaz kum ile
Billur renkteki Salda suyu adeta bir cennet havası veriyor.
Gölün kıyı şeridi 300 metreye kadar derin değil. İki üç karış kadar.
İşte o sığ şahil şeridinde insanlar dolaşıyor ve de gölün zevkini çıkarıyor,
Biz de paçalarımızı sıvayarak aynı yolu tuttuk.
Ama üçüncü adımda gölün bir çukur tuzağına yakalanıp bir anda şifalı çamura gömülüverdik.
Komik manzara karşısında Vural Albay’ın kahkahaları gölün sessizliğini bozdu.
Salda bir krater çökme gölü.
Dünyanın üçüncü en derin gölü.

İçinde sazan balığı ile birlikte çeşitli balıklar da yaşıyor.
Dünyada, mars yüzey özellikleri taşıyan iki yerinden biri.
Buranın turizm olarak değerlendirilmesi lazım.
Ama rantçıların büyük beton yığınları ile gölü gasp etmeleri ile değil.
Doğallığını bozmadan, gülü kirletmeden adam gibi bir turizm.