Düşman iki türlüdür.

Biri samîmîdir. Açıktan saldırır.

Küfredecekse, herkese duyura duyura eder. Onu bilirsin. Maskesizdir. Merttir. Zâlimliğinde mâhirdir. Ona göre tedbirini alırsın. Diğer düşman ise, gizliden saldırır, bala zehir karıştırır, tebessüm ederken diş biler.

Küfrünü îman, hırsını gayret, cehlini ilim, kibrini de tevâzû kılıfında gizler. Şeytana hizmette olduğundan, Hakk’a ve O’na tâbî olmaya çalışanlara öfkelidir; lâkin öfkesini dahî sürekli sırıtarak gizlemektedir.

İnandığı bâtılı yiğitçe söyleyemeyecek kadar korkak olduğundan, başı azıcık sıkıştığında kendi sözünü, üstelik yemin billâh ederek yalanlayıverir. Hakta görünür, bâtıldadır. Sinsidir.

Çelişkiler içindedir; Çünkü doğru ile eğriyi karıştırmakla vazîfelidir. Âlimliğinde zâlimdir. Kuvvetli bir basîretin yoksa tuzağına düşer, o kaleyi içten içe fethederken, sen ayakta uyursun. Göründüğü gibi olmayan bu kişilere, “münâfık” denir. Nifak; yalanla ve aldatmayla beslendiği için, küfürden bir cüzdür.

Lügatte “ara bozucu, bölücü, kışkırtıcı” kelimeleriyle karşılık bulan bu vasıf, hiçbir samîmî müslümanda var olamaz. Her kâfir münâfık değildir, her münâfık da tam kâfir değildir; Lâkin nifak zehirdir, münâfık zehirlidir.

Kimi nifak îmanda, kimi ibadette, kimi ise ahlâk ve muâmelâttadır. Ancak her nifâkın, kalpte yer bulan bir karanlık kökü vardır.

Münâfık hasletlilerin bir kısmı da ne yazık ki, ‘’Güyâ Âlim’dir.’’ Peygamberimiz buyurmuşlardır: ‘’Dört huy vardır ki, bunlar kimde bulunursa, o kişi tam münâfık olur. Kimde de bu huylardan biri bulunursa, ondan vazgeçinceye kadar onda münâfığın husûsiyetlerinden biri bulunmuş olur; Kendisine bir şey emânet edilince hıyânet eder.

Konuşunca yalan söyler. Söz verdiğinde sözünden döner. Düşmanlık yapınca haddi aşarak haksızlık eder.’’ En tehlikeli münâfık, en kıymetli emânetimiz olan İslâm’a hıyânet edendir. En tehlikeli yalan, Allah ve Rasûlü adına söylenendir. En tehlikeli dönek, Allâh’a verdiği sözden dönendir. Ve en tehlikeli düşman, Allâh’a ve Rasûlü’ne garez besleyendir