Medine-i Münevvere mübarek bir beldedir...

Efsunludur... Sükût eder ama bağrı yanıktır.

Bazen sesiyle vuku bulur, kimseler duymaz; Bazense hüzünlüdür gözyaşı akmaz.

İçi içini yer. Taa ki semayı inleten bir ezan-ı Muhammediye gönüllerde şifa bulana dek.

Nebiler Nebisinin ocağını’nı kokusunu. Gittiği yerlerden yürümek, mübarek alnının secde ettiği yere secde etmek...

İşte şimdi fısıldıyor Medine Münevvere. Efendimizin (s.a.v.) ümmetine dualar ettiği,

Cebrail (a.s.) teşrif buyurduğu, ayak izlerinin mübarek teriyle iz bıraktığı, burcu burcu kokusunun yerleştiği, başını secdeden kaldırmadığı yer Medine. Efendimiz (s.a.v.) zaferin elde edildiği Hendek günlerinde, müşriklere karşı zekice bir manevra ile savaş mahallini hazırlamış ve yoğun geçen günlerin akabinde ashabını toplayarak, Sel Dağı eteklerine deriden yapılan çadırlarla, karargâhlarını kurmuşlardır.

Arkalarında Sel Dağı, önlerinde Medine ve Hendek bulunuyordu.

Muaz İbn-i Cebel, Efendimiz’i (s.a.v.) Sel Dağı mevkisinde ararken, O’nu (s.a.v.) az ilerde secde halinde buldu.

Efendimiz’e (s.a.v.) seslendi ama Efendimiz (s.a.v.) o kadar uzun bir secdede kaldı ki Muaz İbn-i Cebel Efendimiz’i (s.a.v.) vefat etti zannettiler.

Secdeden doğrulan Nebiler Nebisi şöyle buyurdular: ‘’Cibril-i Emin geldi ve; ‘’Allah’ın sana selamı var, ümmetine ne şekil davranmamı istersin’’.. diye sordu.

Efendimiz (s.a.v.); ‘’Allah bilir’’ buyurur.

Cebrail (a.s.) tekrar gidip, geri geldiğinde; ‘’Allah’ın sana selamı var Ey kutlu Nebi, ümmetine azap etmeyeceğini söyledi’’ der ve Efendimiz (s.a.v.) bu beşaret üzerine şükür secdesine kapanır ve mübarek kokusu bu dağda ayan beyan asırlar sonra bile algılanır.

Efendimiz’in (s.a.v.) kadem-i nakşı deriz o mübarek ayak izlerine.

Bir de asırlar öncesinde yalın ayak yürüdüğü bu dağda, o muhteşem kokusunu sinemize çekerek, Peygamberimizin asıl, has ayak izlerine rastlarız.