''BALYOZ'dan yargılanan hiç kimse, Apo'nun da yararlanacağı bir düzenlemeyle tahliye olmak istemez. Bunu herkes bilsin... 'Milletvekili seçilerek halen yargılandığım Balyoz Davası'nda kurtulurum, tutuksuz yargılanırım' diye beklentim asla olmadı. Buradaki tutuklu bütün arkadaşlarım hepsi birer Engin Alan. Ben kendimin değil, bütün arkadaşlarımın tahliyesini istiyorum. 'Yargılanalım gerçekler ortaya çıksın' diye en çok çabayı biz davanın sanıkları gösteriyor. Nelerle karşı karşıya olduğumu herkesin öğrenmesi gerekiyor. Cezaevinde genel bir kanaat oluştu. Teröristbaşı eve çıkarılana kadar bizlerin de bırakılmayacağını düşünüyoruz. Bu şekilde tahliye edilmeyi de Balyoz davasından yargılananların istemeyeceğini de herkes bilsin. Biz mahkemede yargılanmak istiyoruz.

Tahiye edilmem halinde her duruşmada buradaki arkadaşlarımla birlkte olacağım. Hastal ve Silivri'deki arkadaşlarımın durumunu her gün, her fırsatta TBMM'de dile getireceğim. Silivri ve Hasdal cezaevlerinde neler olup bittiğini ancak burada yatan insanlar en iyi bir biçimde anlatabilir. Buradaki durumu da kamuoyuna anlatacak olan da milletvekili seçilenlerdir."

Bu sözler MHP'den milletvekili seçilen ancak tahliye edilmeyen efsane komutan Engin Alan Paşa'ya ait ve son yaşanan olayların da özeti.

Sayın paşam senin bu anlamlı dik duruşun önünde saygıyla eğiliyorum.

EKSİK İRADEYLE GÖREV BAŞI..

ŞİMDİ yaşanan gelişmeleri irdelemeye devam edelim:

Meclis, eksik iradeyle görev başı yaptı...

Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez sorunlu bir Meclis açılışı gerçekleşti.

Seçimden sonra yaşanan olaylar Türk Milleti'nin yargıya olan güvenini o kadar sarstı ki açılan bu yaralar kangren haline döndü ve uzun süre de kapanmaz.

YSK; Silivri tutuklusu adaylara seçilme hakkı verdi mi? Evet.

Bu bu kişiler yeterli oy aldı mı? Evet.

YSK bu vekillere mazbatalarını verdi mi? Evet.

Peki bu durumda sadece kaçma ve delilleri karartma şüphesinden ötürü bu kişilerin yemin edememesi haksızlık değil midir? Haksızlıktır.

''Şiir okudu'' diye hapiste yatan Başbakan Erdoğan neden çıkıp ''Bu karar bir demokrasi ayıbıdır. Seçilme ehliyetine sahip ve seçilmiş vekillerin içeride tutulmasını içime sindiremiyorum'' demiyor.

Demediği gibi suçlamalarını da, tehditlerini de sürdürüyor.

Yani dün dündür bugünse bugün siyaseti...

YİNE AYNI TAVIR...

BAŞBAKAN Erdoğan, kendisinin Meclis'e nasıl girdiğini unutup,''Başka aday mı bulamadılar'' diyebiliyor.

Bu kişiler henüz ''hüküm giymedi''...

Belki de mahkeme ''masum'' olduklarına karar verecek. Ama siz kafanızda onlara hüküm giydirmişsiniz bile...

Çok sevdiğiniz ''ileri demokrasi'' bu demek...

İşlenen suçsa deliller nerede, fiili eylem nerede?

3 yıldır hâlâ bulunamadı mı?

Şimdi sormak gerek: ''Türk Milleti adına karar veren'' mahkemelerin tutuklu milletvekilleri için aldığı karar, Türk Milleti'ni ''yok sayması'' değil de nedir?..

Yine sormak gerekiyor: Milletin seçip Meclis'e gönderdiği vekillerin önünü kesen yargı hakkında başka ne düşünebiliriz?..

Halk, tutuklu vekillere oy verip vekil seçti...

Fakat o milletvekilleri dışarı çıkamadı, Meclis oturumuna katılamadı, yemin edemedi...

Başbakan Erdoğan, her konuşmasında ''Milli iradenin üzerinde bir irade tanımıyoruz'' açıklamaları yapar.

Yapar da şimdi o ağızdan başka sesler çıkıyor.

Sürekli mağdur edebiyatı yapmayi bilen AKP ve Erdoğan, zamanında kendisine Meclis kapısı nasıl açıldıysa aynı tavrı bir başka HAKEDENE yapmadı, yapmayacak.

Onlar ''AKP'liler tam mı? Bir sorun yok değil mi? Herkes tamamsaaa ileri demokrasiye devaaaaaam'' görüşündeler.

Bakın adaletten de bir ses geliyor: Aynı sazın teliyiz biz, aynı bağın gülüyüz biz...

12 Eylül 2010'daki referandumla birlikte adil- tarafsız - bağımsız yargıya geçmiş bulunmaktayız(!..) Lütfen emniyet kemerlerinizi bağlayın... Yetmez ama siz yine de bağlayın.