Hürriyet gazetesinin usta yazarı Noyan Doğan, hem arabası olanları hem de sigorta şirketlerini ilgilendiren çarpıcı bir yazı kaleme aldı.

Doğan'ın bugünkü yazısı aynen şöyle:

Peşin peşin söyleyeyim, kimsenin avukatlığına soyunacak değilim, savunacaksam da elbette bir tüketici olarak tüketicilerin haklarını savunacağım ama ortada da garabet bir durum var ve bunu da konunun tüm tarafları ile ortaya koymak gerekiyor.
Haberin Devamı

Konu, trafik sigortası. Hangi kesimle konuşsam dertli. Tüketiciye kulak veriyorsunuz, ‘fiyat çok arttı, şu konuya bir değinsen’ diyor; sigorta şirketlerine dönüyorsunuz, ‘durum çok kötü, zarar her geçen gün katlanıyor, bu gidişle birçok şirket sene sonunu çıkartamayacak’ diye dert yanıyor.

Peki, nedir gariplik? Özetleyerek anlatayım. Hatta yapılan analizlerle anlatayım. Geçen yılın nisan ayında 147 bin lira olan bir aracın değeri yüzde 104 artışla şimdi 300 bin lira olmuş. Kurdaki artışın hasar maliyetine etkisi son bir senede yüzde 71 olmuş, yine kur artışından dolayı yedek parça maliyeti de yüzde 77 artmış. Yani geçen sene hasarlı yedek parça için sigortacılar 100 lira öderken şimdi 177 lira ödüyorlar. Asgari ücretteki artışın trafik sigortasında hasara etkisi ise yüzde 50. ‘Asgari ücretle trafik sigortasının ne alakası var?’ diyeceksiniz. Vefat tazminatları asgari ücret üzerinden hesaplanıp, kazada ölenlerin yakınlarına ödendiğinden buradaki artış sigorta şirketlerini birebir etkiliyor.

Özetle enflasyondu, kur artışıydı, asgari ücretti, yedek parça maliyetiydi, araç değeriydi derken; trafik sigortasında hasar maliyeti son bir yılda yüzde 100’ün çok üzerine çıkmış. Trafik sigortasında fiyatı, Sigortacılık ve Özel Emeklilik Düzenleme ve Denetleme Kurumu (SEDDK), yani kamu, belirliyor. 2022 yılının tamamında sigorta şirketlerine tanınan prim artırım oranı ortalama yüzde 40’larda.

Gelinen noktada trafik sigortasından alınan prim, hasarları karşılamıyor ve şirketler her geçen ay biraz daha zarar ediyor. Düne kadar da pek farklı değildi, ancak faizler yüksek olduğundan, şirketler mali kar elde ediyor, zararı bununla kapatabiliyorlardı. Şimdi ise artık mali kar da elde edemiyorlar. Sigortacılarla konuşuyorsunuz, ‘bu zarar böyle gitmez, sermayemiz eriyor, birçok şirketin dayanacak gücü kalmadı’ diye dert yanıyor.

Peki, çözüm ne? Sigortacıların bazı talepleri var. Teknik talepleri bir kenara bırakıyorum. Mesela bunların başında trafik sigortasında serbest tarifeye geri dönülmesi geliyor. Açıkçası bugünkü ortamda bunu pek olası görmüyorum. Prim artışı da çözüm olmaz, tüketici nezdinde tepki çeker.

Ama mesela bu kriz ortamını geçici süreliğine rahatlatmak adına trafik sigortası için devletin hasara katkıda bulunabileceği bir havuz modeli uygulanabilir; tarım sigortalarında olduğu gibi. Veya da sigorta şirketlerine zararı azaltıcı, mali gelirlerini artırıcı yatırım enstrümanları sunulabilir. Özetle, hem tüketiciyi yüksek primle mağdur etmeyecek hem de sigorta şirketlerini zora sokmayacak çözümler bulmak çok da zor olmasa gerek.

Mevcut durum devam eder, bir çözüm üretilmezse; sigorta şirketleri daha fazla zarar etmemek adına trafik poliçesi satmaktan kaçınacak, bu sefer bazı yaptırımlarla şirketler sigorta satmaya zorlanacak, bu da şirketleri finansal açıdan ciddi zora sokacak, sermaye erozyonu yaratacak. O nedenle ‘trafik fiyatına sınırlama getirilsin, fiyatlar düşürülsün’ demek yerine; başta TESK Başkanı Bendevi Palandöken olmak üzere sivil toplum örgütleri, tüketici birlikleri, sigortacılarla birlikte bu soruna ortak bir çözüm bulunmalı.