Kabul edelim, etmeyelim. İçimize sindirelim, sindirmeyelim. Karşımızda gerek mizaç olarak gerekse yönetme tarzı olarak farklı bir başkan var. Adı; “Ekrem İmamoğlu.” Ekrem İmamoğlu’nun deprem bölgesini ziyareti akabinde kaliteli kayak takımlarını üzerine geçirip piste çıkması, ardından da fotoğraf paylaşması toplumların, insanların gözünde yadırgandı, eleştirildi. Sanki bu felaket umurunda değil gibiydi. Bu tür eleştiriler kendi yandaş kalemlerinden de geldi. İmamoğlu’nun savunması ise ailesi ve çocukları üzerineydi. Çocuklarının ergen durumda olduğunu, bir ailesi olduğu, onlara zaman ayırması, beraber vakit geçirmesi gerektiğinden dem vurdu.

Kendine göre haklıdır. Hakikaten aile Türk toplumunda hatta bütün Türk devletlerinde çok önemlidir. Devletin temel yapı taşıdır. Her şey aileden başlar; eğitim, bilgi, görgü, görenek, vatan sevme, bayrak sevme, ırkını sevme. Bunlara bir diyeceğimiz yok! Ekrem İmamoğlu’nun ailesiyle vakit geçirmesine de bir itirazımız yok. Bizim itirazımız zamana, zemine ve de ortama. Büyük bir deprem olmuş. Evler yıkılmış. Enkazlardın altında can çekişen hayatı ile ince bir çizgide yürüyen, acınacak durumda, yıkılmış, perişan olmuş insanlarımız var. Birçok insan ölmüş, binlerce yaralı var. İnsanlar eksi derecedeki soğukta enkaz başında, canları için umut dilerken, kafasını sokacak sıcak bir yer, sıcak bir aş arıyor. İşte Ekrem İmamoğlu bu insanlarımıza kuvvet vermeye, yanınızdayız mesajını onlarla paylaşmaya Elazığ’a geldi. Selam sabahtan sonra da soluğu kayak merkezinde, Palandöken’de aldı. İnsanın, el insaf, el vicdan diyesi geliyor! Depremzedeler orada titrerken, hayat memat mücadelesi verirken, Başkan’ın depremzedeleri titreten bu kar üzerinde keyfini çıkarması bence eşyanın tabiatına haykırı. Tamam, tatil yapsın. Tamam, ailesi ile zaman geçirsin. İtirazımız yok. Ama bu o zaman bu o yer değil.

Tarzı öyleymiş!

Ekrem İmamoğlu farklı tarzı olan bir başkan. “Ben böyleyim beni böyle kabul edeceksiniz” diyor. Haklıdır... Bunu zaman içindeki icraatlarında da gördük. İstanbul selle boğuşurken o Bodrum’da tatildeydi. Dönüşü bile gecikmeli oldu. Çocukları PKK tarafından dağa kaldırılan bağrı yanık, terör örgütü mağduru anneler evlat nöbetindeyken, ziyaret için İmamoğlu’nu beklerken o, PKK’ya yardım yataklık eden, dağa terörist temin eden, kayyum mağduru(!) belediye başkanlarını ziyaretteydi. Daha da ötesi Büyükşehir Belediye salonlarını, PKK’nın siyasi uzantısı olan, bunu da hiç saklamayan, Diyarbakır’a Ermeni soykırım anıtı, bebek ve Mehmetçik katili Öcalan’ın heykelini dikecek olan Büyük kürdistan hayali olan Selo’nun eserine büyükşehir belediye tiyatro salonlarını açan adamdı. Hatta destek olarakda Kılıçdaroğlu’nun eşi ile birlikte, eşini seyre gönderen adamdır. Hakikaten farklı yani! Hem de çok farklı(!). Oy veren gerçek Atatürkçüler bu icraatları içlerine nasıl sindiriyorlar? Bilmiyorum! Türkiye’nin stratejik temel bakış açılarından farklı sadece oy almaya önce devletim yerine, önce partim ve ben demeye aday bir başkan. İmamoğlu’nun savunması ona göre yerinde.

Tabii tatil yapacak. Kendine zaman ayıracak. Ama unutmaması gereken bir şey var. İmamoğlu artık İstanbul’un İlçesi Beylikdüzü’nün Belediye Başkanı değil. 20 milyona yakın devasa bir şehrin belediye başkanı. Omuzlarında 20 milyonun sorumluluğu var. Bu iş öyle garip gerekçelerle kanal savunmaya benzemez. Çaba ister, fedakarlık ister, hizmet ister. Geceni gündüzüne katmanı ister. Bunları yerine getiremezsen, ilk seçimde görüntü olarak büyük umut olarak geldiğin yerden, bir daha gelmemek üzere adamı indirirler. Şimdiden hizmet bazında, davranış bazında eleştiriler yığılmaya başladı bile. Elazığ’da can yakan depremden sonra vicdani olarak Ekrem İmamoğlu depremi yaşandı. Medyadaki görüntü bu. Sonuç olarak bence dağ, fare mi doğurdu ne!