Sistem kuranları yetiştiren devlet müessesesi; Enderûn ocağı. Devlet; belirli bir toprak parçası üzerinde hâkimiyet kurup belirli kurallara göre yönetilen sistemli bir yapıdır.

Birincisi askerî güce, ikincisi hukukî düzenlemelere, üçüncüsü ise yönetim felsefesine dayanır. Bu üçlüden herhangi birisinin eksikliğinin hissedildiği devlet yapılanmasının ne kadar çabuk ortadan kalktığını, târih bize defalarca göstermiştir.

En uzun ömürlü devlet Osmanlı Devleti, tek bir hânedânın yönetiminde ayakta kalan, dünyânın en uzun ömürlü devletidir. Bunun ilk üç asrı gelişme, genişleme ve sistem inşâsıyla geçmiştir.

Devletin sınırları genişledikçe, ele geçirilen yerlerin Osmanlı sistemine kolayca dâhil edilebilmesi için buralarda görevlendirilecek yöneticilerin özel olarak eğitilmesi yoluna gidilmiştir.

Günümüzde kamu yöneticilerini yetiştirmek için yapılan çalışmaların kökeni Osmanlı Devleti’ndeki Enderûn Ocağı’na dayanmaktadır. Enderûn, devleti yönetecek kadroların belirli bir sistem içerisinde özel olarak yetiştirildiği yerdir.

Kelime anlamı olarak bir şeyin içi, iç yüzü anlamına gelen Enderûn; sarayda hükümdârın gündelik hayâtını geçirdiği özel alanın da adıdır. Topkapı Sarayı’nın avlularını birbirine bağlayan kapılardan üçüncüsü olan Bâbüssaâde’nin ardındaki bölüm Enderûn diye adlandırılmaktadır ve devleti yönetecek elit kadro, işte burada, pâdişâhın gözü önünde yetiştirilmiştir.

Enderûn Ocağı; Osmanlı devlet adamları tarafından kurulan bir sistemdir ve devletin üç kıtada bayrak göstermesinde önemli bir yeri vardır. Bu sistemin bir nitelikli insan kaynağına ulaşma bir de bu insan kaynağını eğitip yetiştirme gibi iki önemli ayağı bulunmaktaydı.

Nitelikli insan kaynağına erişme kısmı 1360’lı yıllarda Karamanlı Molla Rüstem ile Çandarlı Halil Paşa’nın düzenlemeleriyle Kur’ân-ı Kerim’de ganimet hukukunu düzenleyen âyet referans alınarak yapılmıştır. Buna göre Allah yolunda ele geçirilen ganimetin beşte birinin devlet için ayrılması emrine karşılık savaşta ele geçirilen esirlerin beşte biri devlet için ayrılıp içlerinden savaşabilecek kabiliyette olanları asker olarak yetiştirilmiştir. Y

ıldırım Bayezid’in Timur’a 1402 yılında yenildiği Ankara Savaşı’nın ardından Osmanlı Devleti neredeyse dağılmayla yüzleşmişti. Bu yüzden savaş esirlerinden asker yetiştirme politikası iflâs ettiği için devleti ayakta tutma adına, Hristiyânların çocuklarından devlet tarafından belirlenen şartlara uyanlar, Osmanlı sarayında özel olarak yetiştirilmiş ve kendilerinden devlet yönetiminde faydalanılmıştır.