GÖZLER ondaydı... Tabii; Kasımpaşa'nın 1 milyon bile vermeden alıp, 20 gol attırdığı adama 12 milyon sayarsan, gözün bende olacak değil ya...
Diagne'yi "damat" olsun diye alan Galatasaray ne yazık ki, sahada "gelin başı" yaptırmış bir Diagne gördü... Duvağının süsleri bile saçındaydı da bir duvağı eksikti...
Sonrasında görüldü ki Diagne, futbol oynamaktan çok "şov" için gelmişti... Elle gol atmaya kalktı, hakemi kandırmak için manda gibi kendini yere attı... Kısacası, hayaller "taş"tı ama, Diagne bu maçta biraz "traş"tı...
 
İlk yarıdaki maçta, Trabzon'dan "arka koltuğu" 4'leyerek dönen Galatasaray'da daha maçın başında bir "intikam" kokusu vardı... 11 yabancılı Cim Bom, maç kadrosunu 20 yaş altında 6 futbolcuya teslim etmiş "altyapı kokulu" Trabzon karşısında özellikle ilk 15 dakikada müthiş bir pres uyguladı... Tam Trabzonspor "uykuluk yemiş" diyecektim ki, 16. dakikada aslında "yürek yiyerek geldiğini" gördüm... Anlamadığım tek şey ise, konuk takımın neden bu kadar çok ofansif oyuncuyla sahaya çıktığıydı...
Galatasaray'ın agresif ve etkili oynadığı, ancak birini penaltıdan, ötekini de Hüseyin'in kendi kalesine attığı 2 gol bulduğu, Trabzonspor'un ise 1 golde kaldığı ilk yarıda, futbol adına karnımız doydu, ama ikinci yarı için de heyecanımız ve beklentimiz arttı... Belhanda da daha 50. dakikada bizi yanıltmadı ve farkı açtı...
52. Dakikada ise, Marcao'nun neden olduğu Trabzonspor penaltısını VAR ile ile de göremeyen hakem Ümit Öztürk, başarılı yönetimini kendi elleriyle çöpe atmasa iyi olacaktı...
 
Maçın genelinde, skoru kovalayan, şampiyonluk umutlarını taze tutmak için çırpınan Galatasaray, ortaya seyir zevki yüksek bir mücedele örneği sunarken, puan olarak da çok çok hakettiği bir kazançla sahadan ayrıldı...
Ama, futbol adına sahanını galibini soracak olursanız, bunun yanıtı Trabzonspor olacaktır... Bu karşılaşma, 11 yabancılı bir takımın maçı tabii ki kazanabileceğini kanıtlarken; umudunu (belki biraz da zorunluluktan) gençlere ve alt yapıya bağlamış bir takımın da gelecek uzun yılları kazandığının resmi bir belgesidir...
 
12 milyonluk bir sözüm ona gol makinasının, ağzı henüz süt kokan bir kaleciye penaltıdan gol atmasını bir "zafer" olarak nitelediği bir futbol realitesi yok çünkü... Futbolun gerçekleri, "zaman ateşi"nde pişmeyi sever... Türkiye, genç kaleci "solak" Arda'yı senelerce alkışlayacak, ama Galatasaray "gelin başlı şovmen"i yakın bir gelecekte satacak yer arayacaktır. Göreceksiniz bak.