NE diyorlardı; “Tüfek icat oldu mertlik bozuldu”. Aynı piyasaların hormon icat edilmesi ile bozulması gibi. Türk insanın pratik ama kötü niyetli aklına akıl sır ermiyor. Aklı evvel kötü niyetli insanlarımızın son icadı ise plastikten pirinç. Adam normal pirincin içine karıştırıyor, naylon pirinççi, insanın hayatını kaydırıyor. Aslında günümüzde insanımızın en büyük sorunu, şu merdiven altında yapılan yeni zararlı gıda icatları. Resmen bir gıda terörizmi.

Bunlar yapılır mı?

Ne isterseniz var. Ve tamamı insan sağlığına öldürücü dereceğe zararlı. GDO’lu mısır şurubundan bal. Saf alkolden gözleri kör eden rakı. Kiremit tozundan kırmızı pul biber. GDO’lu mısır şurubundan baklava. Öğütülmüş bezelyeden Antep fıstığı tozu. Denizanası ile zenginleştirilmiş kaşar peyniri. İçine hormon şırınga edilmiş kırmızı et. Soya fasulyesinden et kavurması. Domuz etli köfte harcı, sakatatlı lahmacun. Yüzde 15’i tuz olan zehir gibi zeytin. Bahçe kuyusundan, çeşmeden dolma şişe su. Tekmili birden. İnanın şunları yazarken bile insanın midesi bulanıyor. Çünkü piyasalarımız bunlarla dolu.

Dikkat bile yeterli değil

Düşünün elinizde fileniz veya market arabanız, alışverişe çıkmışsınız. Bulunduğumuz ortamda içeriğinden emin olarak, alacağınız ne var Allah aşkına. Süttozundan peynir. Küflenmiş peynirlerin eritilmesinden oluşturulmuş krem peynir. Hormonlu et. Elinizi neye atsanız şüphe içindesiniz. Sağlığa zararlımı? Gerçek süt mü? Et mi? Peynir mi? Bunları kendi kendinize hep sorarız ama cevabı yok. Maalesef... Piyasada iki üç kat fiyata satılan organik denilen gıdaların bile yüzde ellisi sıradan şeyler. Bu konuda Sağlık Bakamlığı’na çok büyük iş düşüyor. Gerçek anlamda mücadele edilmeli insan sağlığı ile oynayan bu gıda teröristi canilerle, bunların ürettiklerini satan veya kendi mamulünde de uygulayan firmalara, şahıslara kanunlarla çok ağır cezalar getirilmeli. Bu tür sağlığa zararlı gıdalardan zehirlenme ölme durumunda, bunu üreten, yapan, piyasaya sürenler, bence cinayetle yargılanmalıdır. Başka türlü başa çıkmamıza imkân yok.

9 liraya sucuk olur mu?

Büyük bir market, Türkiye’nin ileri gelen bir marketi, promosyon yapıyor. 60 liralık alışverişe 400 gram sucuğu 12 liraya veriyor. Görüntü tamamın zarar olduğunu işaret ediyor. Etin kilosu 60 lira. Firesini de sayarsan, masrafını, işçiliğini koyarsan bir kilo sucuk elde etmenin maliyeti en az yetmiş seksen lirayı buluyor. Bu sucuğu bu fiyattan satan bir işletme batar yahu! Promosyon olsa ne yazar. Kiloda 60 TL zarar. Ama satıyor işte. Peki, bu Sayın sucuğun durumu ne? Vallahi ben aldım. İçinde etten başka her şey var. Pişirdiğimiz tavadaki yağ ve kırmızı renkli baharatı çıkarabilmek için bayağı ter döktük. Sucuğun yüzde altmışı inanın tavada yok oldu. Attık tabii... İnanın içinde ne olduğunu hala çok merak ediyorum!

Holding sahibi yemedi

Geçenlerde Manisa yöresinden bir dost geldi. Memleketine gittiğimizde bize ikramını esirgemeyen, yediren içeren bir kadim dost. Bizde karşılık verelim dedik. Aldık onu kelli felli bir kebapçıya götürdük. Mandıraları olan peynir işi yapan, şimdilerde de tavuk yumurta yetiştirme ve de üretimine de giren bu hatırlı dosta, lokantanın garsonu sordu; “Et mi? Tavuk mu? Kebap mı?”diye. Misafirimiz bu işin içinde olduğu için karar vermeden önce bayağı düşündü. Ve tercihini etten yana kullandı. Çok düşünmesinin sebebini sordum? Cevabı net oldu; “Tavuk çiftliği kurup yetiştirmeye başladıktan sonra, artık tavuk eti yemiyorum, et biraz daha masum gibi!”. Sebebini söylemedi. Sanırım nasıl üretildiğini gördükten içine girdikten sonra, bu kararı aldı. Zaten anlamak için de arif olmaya gerek yok. İşte böyle dostlar. Yiyoruz içiyoruz zevk alıyoruz. Ama inanın çoğumuz ne yediğimizi ne içtiğimizi bilemiyoruz. Bilsek dört öğün öğürerek lavabodan çıkmayız. Yediklerimizi dışarı atmak için inanın mide spazmlı bile geçirebiliriz.