28 Şubat postmodern darbesinin üzerinden 24 yıl geçti. Darbenin yıldönümünde üst üste mesajlar geldi. İşte o mesajlar:

AK PARTİ SÖZCÜSÜ ÖMER ÇELİK: 28 Şubat siyasi tarihimizin en karanlık dönemlerden birinin sembolüdür. 28 Şubat süreci tüm darbe süreçleri gibi demokratik değerlere, millet iradesine, temel hak ve hürriyetlere açık saldırganlık içeren bir girişimdir.
28 Şubat haysiyetsiz bir milli irade düşmanlığıydı. Bu dönemde milli irade gasp edildi; siyaset üzerinde vesayet kurularak bir neslin hayatı ve hayalleri çalındı. Milletin güvenliğinin sağlanması için verilen silahlar millete doğrultuldu.
Milletimizin demokratik birikimi karşısında 28 Şubat mağlup oldu. Ama zihniyetinin yok olmadığını, sadece geri adım atmış gibi durduğunu görüyoruz. Zaman zaman bazı siyasiler tarafından 28 Şubat’a özgü uygulamalar teklif ediliyor. Demokrasiye karşı tehdit devam ediyor. 28 Şubat’ın karanlık günlerine geri dönmemek için millet olarak demokratik birikimimize büyük bir güçle sahip çıkmalıyız. Demokrasiyi korumada hassas olmalı ve demokratik kazanımları sürdürmeliyiz. Temel hak ve hürriyetler konusundaki saldırganlıkları baştan mahkûm etmeliyiz. Sayın Cumhurbaşkanımızın dediği gibi; bizler, unutmadığımız ve unutturmadığımız müddetçe 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat ve 15 Temmuz gibi acı hatıralar tekrarlanmayacaktır..."

İLETİŞİM BAŞKANI FAHRETTİN ALTUN: Bugün, demokrasinin, halk iradesinin, meşru iktidarın, temel hak ve özgürlüklerin darbeci zihniyet tarafından askıya alınmasının, postmodern tekniklerle Türkiye Cumhuriyeti hükûmetinin darbeyle görevinden uzaklaştırılmasının yıl dönümü. 28 Şubat, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti’ne karşı gerçekleştirilen bir darbe olmasının yanında toplumun büyük bir kesimine karşı başlatılan cadı avının, temel hak ve özgürlüklerinin askıya alınarak toplumun önemli bir kesiminin yaşam alanlarının yok edilmesinin de bir diğer adıdır. Eğitimden sağlığa, ticaretten kültüre kadar toplumun önemli bir kesiminin sistemin dışına çıkarılmasını amaçlayan bu antidemokratik ve ahlaksız süreç ne yazık ki asker-sivil işbirliği ile gerçekleşmiştir. Belli siyasi partiler, STK'lar ve sözde aydınlar bu koronun içerisindeydi.
Aziz milletimiz, tarihinden aldığı güç ve ilhamla 28 Şubat’ı gerçekleştiren zihniyete çok kısa bir süre içerisinde, kendi evlatlarını yeniden iktidara taşıyarak cevap vermiştir. Çünkü 28 Şubat, aziz milletimize ve değerlerimize kin besleyenlerin ele ele verdiği bir süreçtir.
28 Şubat bir darbedir. 28 Şubat yalnızca askerî değil siyasî, kültürel ve sosyal bir darbedir. 28 Şubat, toplumun nefessiz bırakılmaya çalışıldığı bir süreçtir. 28 Şubat, nifak tohumudur. 28 Şubat, millete kin besleyenlerin kustuğu zehirdir. 28 Şubat, müstemleke zihniyettir."

TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP: Milletimizin basireti ve sağduyusu bütün çatışma ve kaos beklentilerini boşa çıkarmış, '28 Şubat bin yıl devam edecek' sözünde ruhunu bulan millî irade karşıtlığı, 2002 seçimleriyle ağır bir yenilgiye uğramıştır. Türlü türlü kisvelere ve suni gerekçelere dayandırarak, sandıktan çıkmadan iktidar olmayı, millî iradeye ait gücü gaspetmeyi hedefleyenler, Türkiye'nin refahına, kalkınmasına ve milletin değerlerine karşı işledikleri suçlar dolayısıyla tarihe birer kara leke olarak geçeceklerdir. 28 Şubat darbesinin yıl dönümü vesilesiyle bir kez daha memnuniyetle belirtmek isterim ki, milletimizi terbiye edilecek bir sürü, demokrasiyi de lüzumsuz bir ayak bağı olarak görenler, milletimizin direnci ve şuuru sayesinde tasfiye olmuşlardır. Türkiye'nin ve demokrasimizin teminatı, 28 Şubat ve 15 Temmuz darbeleri başta olmak üzere bütün müdahalelere karşı iradesine sahip çıkan, ülkesinin geleceğini demokraside gören asil milletimizin bizatihi kendisidir.

CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY: 28 Şubat bildirisi, yakın siyasi tarihimize düşürülmüş kara bir leke, temelinde yatan zihniyetle birlikte yok edilmesi gereken bir milli irade suikastıdır. Demokrasiyi gerçek anlamda işler hale getiren Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'miz ve daha fazla demokrasi ve özgürlük hedefleyen sivil anayasa çalışmamızla hiçbir vesayete geçit vermedik, vermeyeceğiz.

CUMHURBAŞKANLIĞI SÖZCÜSÜ İBRAHİM KALIN: 28 Şubat demokrasiyle, milletin inanç ve değerleriyle kavga etmenin en çirkin, nobran ve gaddar türlerinden biriydi. Bu zulmün bir daha yaşanmaması için el ele vereceğiz ve asla yılmayacağız.

ESKİ BAŞBAKAN TANSU ÇİLLER: Refah Partisinin gelmesi istenmiyordu. Bunun için adeta bir strateji oluşturuldu. Dendi ki, 'Anavatan ile Doğru Yol bir koalisyon kursun, hangisi daha yüksek oy alırsa başbakan o partiden olsun ki Refah Partisi ile koalisyon olmasın. Bu Türkiye'nin lehinedir ve bizim desteklediğimiz budur.' Bunun üzerine çalışıldı. Bütün baskılar bizim Anavatan Partisi ile koalisyon kurmamız içindi. Darbelerin, merkez sağı nasıl böldüğünü görmüştüm. Bu nedenle Anavatan Partisi ile koalisyon kurmak ve sağı birleştirmek istiyordum. Daha fazla milletvekilimiz olmasına rağmen feragat ettik ve başbakanlığı Anavatan Partisi'ne verdik ve bir azınlık hükümeti kurduk. Ancak tavanda yapılan birleşmenin, taban ve teşkilatlar tarafında da kabul edilmesi gerekiyordu. Ancak tabanda iki parti arasında bütünleşme sağlanamadı. İki sağ partiyi birleştirmek istesem de yapılmasının zor olduğu çok açıktı. Anayol Hükümetini kurmanın önemli bir misyon olduğunu düşündüğüm için milletimin önünde, 'Refah Partisi ile hükümet kurmayacağım.' demiştim ve çok da samimiydim. Ancak işlemeyince, Refah Partisi ile bir koalisyon kurduk. Sayın Cumhurbaşkanı Demirel tarafından bana ve Sayın Erbakan'a 'Asker ayakta' şeklinde mesajlar iletilmeye başlandı. Hatta bu tehditler öyle boyutlara geldi ki evlatlarım, ailem hedefteydi. 'Ne yapacaksanız bana yapın, ipim cebimde' dedim. Demirel'in bize destek olacağını düşündüm ve kendisine, "Bu hükümetin laiklik karşıtı hangi eylemini görüyorsunuz?' diye sordum. Tam biz bu konuyu görüşürken Sincan'dan tanklar geçti. Sayın Demirel'e, 'Sincan'dan tanklar geçiyor, eğer bu hükümete bir uyarı ise bunun yasal bir dayanağı yoktur ve bir işlem yapılmak zorundadır. Bunun için de Devlet Denetleme Kurulunun (DDK) konuyu araştırması ve yasal süreci başlatması lazım.' dedim. Kendisi ise bana 'Komuta zincirini bir daha bozdurmam. Sen Güreş Paşa'yı bir defa aldın, komuta zinciri bozuldu, senin aklında ne olduğunu biliyorum. Bu komuta zincirini bozdurmak doğru olmaz' dedi. Zira ben komutanları almaktan bahsediyordum. Bunun üzerine Sayın Erbakan'a gittim. Kendisi çok kibar ve zarif bir insandı. Millete hizmeti öncelikli hedef olarak almıştı. Her geldiğinde darbe oluyordu ve milleti mağdur etmek istemiyordu. Askerle uzlaşmak istiyordu. Kendisine, 'Bunu teftişe götürelim, yasal bir dayanağı yok' dedim. O ise bana, 'Bunu abartmadan geçirelim, askerler bizi severler, ülkeye de iyi hizmetlerimiz oluyor. Bu hizmetler sekteye uğramasın." diye cevap verdi. Biz bu işi geçiştirdik ama geçiştirmeyle kapanacak bir konu değildi. Asker, ülkenin ve benim göz bebeğimdir ancak bazı şeylere de 'dur' demek gerekir. Bu durum, 'bizi üzmedi' desem doğru olmaz. Mesut Yılmaz'a görev verilince bize geldi ve 'Ben başbakan olmayabilirim, sen olabilirsin' dedi. 'Kim istiyor bizim koalisyonumuzu?' diye sorduğumda, omuzlarını gösterdi yani apoletliler demek istedi. Kendisine 'Milletin olmadığı bir yerde ben olmam' dedim. Anasol-D hükümeti kuruldu sonunda. Bizim koyduğumuz adla, 'Derleme Toplama Partisi' ile mecliste milletin iradesi ile oluşmuş çoğunluk azınlık haline getirildi, azınlık bir güç tarafından çoğunluk haline getirildi. Bir hükümet, hükümet edemez hale getiriliyor bu aslında darbenin tanımlarından bir tanesi. Bunu eğer kelepçe ile yaparsanız bu darbenin ta kendisi. Eğer bunu korku imparatorluğu, şantaj ve baskı ile kanırta kanırta yaparsanız, bunun adı da darbedir. Milletin şuurunda ipe yürüyen bir Başbakanın son bakışı vardır. O bakış aslında yakın dönem siyasetin ve siyasetçinin şuurunda saplanmış bir hançerdir. O korku refleksi vatandaşta da vardır. 'Darbe geliyor, askerin dipçiği geliyor' algısı. Bu korku mecliste ve millette çok yaygın bir biçimde vardı. Milletvekilleri, 'Refahyol'dan ayrılmazsak aynı şeyler bizim de başımıza gelecek' korkusunu çok ciddi biçimde hissetmişti. Sayın Erbakan'a tavsiyem, "Biz, Genelkurmay Başkanı'nı ve kuvvet komutanlarını derhal görevden almalıyız' şeklinde oldu. O da, 'Cumhurbaşkanı bunu imzalamaz' dedi. Ben de 'İmzalamasın ama tarih önünde bunu yapalım. Millete bunu anlatalım.' dedim. Sayın Erbakan, Meclis'ten seçim de çıkmayacağını belirterek, 'Bizi kapatırlar' dedi. Oysa zaten süreç başlamıştı. Ekonomi iyi gidiyordu yaklaşık yüzde 8 büyüme elde etmiştik, o yüzden Erbakan, 'Sen başbakan ol ben istifa edeyim' dedi. Oysa Refahyol Hükümeti devam etseydi bu bir hizmet kervanı olacaktı. Refah Partisi ile uyum içinde çalışıyorduk. En muhafazakar kesimden en büyük demokratik açılımlar çıkıyordu. Bu ne kadar büyük bir uzlaşmayı, ayrışmadan bütünleşmeyi getirecekti. Bütün bunları Türkiye bir darbe ile kaçırmıştır. Nihayet millet ne yaptı? Bizleri tasfiye etti ve AK Parti iktidarına şans verdi ve onlar da darbeleri bitirdiler. Vesayet dönemini bitirdiler. Şimdi bize düşen yine demokrasinin yüksek platformunda birleşmek burada, herkese yer var. Darbeleri, vesayet dönemini bitirdik ama henüz birleşmedik, topyekun birleşmeyi yine burada yapabiliriz. Çünkü hepimiz için tek bir Türkiye var."