Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Türkiye ile Avrupa Birliği (AB) arasındaki göç ve Suriyeli sığınmacılar konulu 18 Mart mutabakatına ilişkin, "Sadece bir sonraki göçmen akışını durdurmak için değil, aynı zamanda Türkiye-AB ilişkilerini yeniden canlandırmak için anlaşmayı önemli ölçüde revize etmenin zamanı geldi." değerlendirmesinde bulundu. 

Kalın, Avrupa Dış İlişkiler Konseyi için "Güncellenmiş bir göç anlaşması Türkiye-AB ilişkilerini yeniden canlandırabilir" başlıklı makale kaleme aldı. 

Bu haftanın 18 Mart mutabakatının 5. yıl dönümü olduğunu hatırlatan Kalın, anlaşmanın yasa dışı göçmenlerin sayısını kayda değer derecede azalttığını, insan kaçakçılarını büyük ölçüde durdurduğunu ve birçok hayatı kurtardığını belirtti.

Kalın, AB’nin "yavaş işleyen bürokrasisi" ve bazı üye ülkelerin "dar siyasi gündemleri" nedeniyle anlaşmanın hiçbir zaman tam olarak uygulanmadığına dikkati çekerek, "Sadece bir sonraki göçmen akışını durdurmak için değil, aynı zamanda Türkiye-AB ilişkilerini yeniden canlandırmak için anlaşmayı önemli ölçüde revize etmenin zamanı geldi. Yeni bir anlaşma, Türkiye-AB ilişkilerine yeni bir ruh katmak için bir başlangıç noktası olabilir. Bu da hem kendi bölgelerimize hem de transatlantik ittifakına yeni bir jeopolitik dinamizm getirebilir." ifadelerini kullandı.

Sözcü Kalın, 25-26 Mart'taki AB Zirvesi'ne hazırlanan AB liderlerinin stratejik perspektifinin bu yönde olmasını umduklarını dile getirdi.

MÜLTECİ KRİZİNİN KAYNAĞI SURİYE SAVAŞIDIR

Göç anlaşmasının Türkiye ile AB arasındaki kapsamlı gündemde yer alan kilit öneme sahip birçok maddeden sadece biri olmasına rağmen önemli bir madde olduğunun altını çizen Kalın, anlaşmanın etkin olabilmesi için birbiriyle ilişkili 3 konunun ele alınması gerektiğine işaret etti.

Kalın, üç konudan ilkinin Suriye krizi olduğuna dikkati çekerek, "Öncelikle, mülteci krizinin kaynağının Suriye savaşı olduğunu görmeli ve bu sorunu çözmeliyiz." tespitini yaptı.

Suriye'de 10 yıl önce barışçıl protestocuların hükümetlerinden özgürlük, refah ve onurlu muamele talep ettiklerini anımsatan Kalın, Suriye rejiminin bu talebe tarif edilemeyecek kadar korkunç sistematik şiddet, cinayet ve yargısız infazlarla cevap verdiğini ve son 10 yılda her türlü savaş suçunun işlendiğini kaydetti.

 Kalın, Suriye'nin hayal edilemeyecek kadar büyük bir yıkım yaşadığını ve bu çatışmada en ağır yükün Suriye halkı tarafından omuzlandığını, yüzbinlerce Suriyelinin hayatını kaybettiğini, nüfusun yarısından fazlasının mülteci ve ülkesinde yerinden edilmiş kişi konumuna düştüğünü anlattı. 

Bu savaşın göç, DEAŞ terörünün yükselişi, PKK ve YPG terörist saldırılarının artışı, etnik ve mezhepsel gerilimler ve bölgesel rekabet gibi küresel sonuçlar doğuran çok sayıda krizin kaynağı olduğunu vurgulayan Kalın, "Onuncu yılına giren Suriye krizi, şiddeti azalmadan devam ediyor. Uluslararası toplum, ciddi ve uyumlu bir çaba göstermediği takdirde bu savaş, bölgesel düzeni sarsmaya ve uluslararası dinamikleri altüst etmeye devam edecektir. Avrupa, bu tür kritik konuları tek başına ABD’ye havale edemez. Bu çok boyutlu krizin kontrol altına alınması için daha aktif ve belirgin bir rol almalıdır." ifadesine yer verdi. 

"AVRUPA SIRF YÜK PAYLAŞIMI İÇİN DAHA FAZLASINI YAPABİLİR VE YAPMALIDIR"

Anlaşmanın yapılmasının ardından geçen 5 yıllık sürede pek çok dinamiğin değiştiğine vurgu yapan Kalın, anlaşmanın imzalandığı 2016'da Türkiye’deki Suriyeli mültecilerin sayısının 2,5 milyon, bugün ise 3,6 milyon kadar olduğunu aktardı.

Kalın, bu rakamların her geçen gün arttığını ve mültecilerin karşı karşıya kaldıkları sorunların derinleştiğini, Türkiye'nin toplamda 10 milyon civarında Suriyelinin bakımını üstlendiğini ve yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınıyla mevcut koşulların her yerde daha da kötüleştiğini ifade etti. 

Suriyeli veya diğer mültecilerin hayatlarının geri kalanını mülteci olarak geçirmelerini bekleyemeyeceklerini belirten Kalın, "Göç krizini etkili, kapsamlı ve onurlu bir şekilde ele alabilmek için daha fazla siyasi, mali ve insani kaynağın kullanılması gerekmektedir. Avrupa, sırf yük paylaşımı için daha fazlasını yapabilir ve yapmalıdır. Göç kriziyle ve arkasındaki temel nedenlerle mücadele için ciddi bir sorumluluk bilinci ve liderliğe ihtiyaç duymaktayız." çağrısında bulundu.

Kalın, Türk halkının 10 yıldır milyonlarca Suriyeli mülteciye ev sahipliği yaptığını ve muazzam bir dayanışma örneği sergilediğini, bazı istisnalar haricinde, Avrupa'nın ise "Göçmenler sınırlarımıza yaklaşmadıkları müddetçe bu, bizim değil, başkasının sorunudur" şeklinde özetlenebilecek "tehir ve inkar odaklı" bir tavır içerisinde olduğunu bildirdi.

Sözcü Kalın, bunun insani ve işlevsel bir göç politikasının temeli olmayacağına vurgu yaptı. 

SURİYE'DE İSTİKRARIN SAĞLANMASI İÇİN TÜRKİYE'YE DESTEK VERİLMESİ AVRUPA'NIN ÇIKARINA

Göç anlaşmasının etkin olabilmesi için en önemli konunun "gerekli güncellemelerin yapılması halinde mutabakatın Türkiye-AB ilişkilerini canlandırma potansiyeline sahip olması" olduğuna işaret eden Kalın, mutabakatta Türkiye’nin AB’ye üyelik sürecinin güçlendirilmesi, Gümrük Birliği’nin güncellenme sürecinin başlatılması, Türkiye ile AB arasında yüksek düzeyli diyaloglar ve zirvelerin yeniden canlandırılması, Türk vatandaşlarına vize serbestisinin getirilmesi, düzensiz göç ve sığınmacıların korunması konularında daha iyi iş birliği kurulması ve terörle mücadele gibi belirli hedeflerin yer aldığı bir yol haritasının da halihazırda yer aldığına dikkati çekti. 

Bunların hiçbirinin ulaşılamayacak hedefler olmadığını dile getiren Kalın, "AB’nin yapması gereken şey Türkiye’nin attığı olumlu adımlara karşı gerekli liderlik vasıflarını ve kararlılığı göstermektir." ifadesini kullandı.

Kalın, Türkiye'nin olumlu bir siyasi iklim yaratılması için son aylarda bir dizi kritik adım attığını vurgulayarak, Cumhurbaşkanı ve Dışişleri Bakanı seviyesindeki temaslar ile insan hakları eylem planı ve Yunanistan ile istişari görüşmeler gibi Türkiye'nin attığı bu adımları paylaştı.

Öte yandan Rusya ve İran destekli Esed rejiminin aralıksız ihlallerine ve saldırılarına karşın Türkiye'nin diğer bölgelerin yanı sıra İdlib’de 3 milyondan fazla insanın can güvenliğini tek başına sağladığını hatırlatan Kalın, "Buradaki insanların güvenliği sağlanmazsa milyonlarca Suriyeli, Türkiye ve Avrupa’ya doğru göç edecektir. İdlib’de veya Suriye’nin herhangi bir bölgesindeki yüzbinlerce Suriyeliye güvenlik ve istikrar sağlanması için Türkiye’ye destek verilmesi Avrupa’nın çıkarına olacaktır." değerlendirmesinde bulundu.

"YENİ BİR GÖÇ ANLAŞMASI MEVCUT ANLAŞMANIN KAZANIMLARI ÜZERİNE İNŞA EDİLMELİ"

Bütün bunların Türkiye ile AB arasında pozitif bir gündem oluşturmak ve Türkiye ile AB’nin yakınlaşmasına katkı sağlamak için hayati öneme sahip konular olduğunu ve bunların dışındaki bütün alternatiflerin, vatandaşların güvenliğini ve refahını sağlama noktasında başarısızlığa uğramaya mahkum olduğunu belirten Kalın, "Bazı üye ülkelerin kaprisleri ve kısır siyasi gündemleri uğruna bu fırsatı geri tepmemek gerekmektedir." uyarısı yaptı.

Kalın, şöyle devam etti:

"Yeni bir göç anlaşması mevcut anlaşmanın kazanımları üzerine inşa edilmeli ve son beş yılda ortaya çıkan yeni meydan okumaları da hesaba katılarak ilave adımlar atılmalıdır. Türkiye ve Suriye'deki mültecilere yönelik mali destek sağlama süreçleri ve mekanizmaları hızlandırılmalıdır. Mültecilerin ve ülkesinde yerinden edilmiş kişilerin ihtiyaçları ve öncelikleri Türk ve yerel makamlarla istişare edilerek belirlenmelidir. Yeni anlaşma, sadece daha fazla fon sağlamanın ötesinde, Suriye halkına bir umut ve güven duygusu vermelidir." 

Kalın, son yılların en büyük insani krizi 10. yılını geride bırakırken "ufak tefek fikir ayrılıklarının" bir kenara bırakılıp gerçek meselelere odaklanılması gerektiğine işaret etti.

Editör: Haber Merkezi