"Uluslararası Hukuk ve Tarih Perspektifinden 1915 Olayları Konferansı"nda konuştu.

Konuşmasına, katılımcıları selamlayıp, konferansın hayırlı olmasını dileyerek başlayan Altun, yapılacak değerlendirmelerin, tarihin hakikat ile buluşmasına vesile olmasını temenni etti.

Tarihin doğru okunmasının, ancak hakikate yönelik samimi bir arayışla mümkün olacağına işaret eden Altun, konferansın, bu anlamlı arayış için yol gösterici olmasını diledi.

Geçen yüzyılın, önemli kırılma anlarıyla dünyanın siyasi, ekonomik ve teknolojik açıdan kabuk değiştirdiği, büyük dönüşümler yaşadığı bir yüzyıl olduğunu hatırlatan Altun, bu dönüşümün, tüm dünyada sınırları ve yönetim biçimlerini değiştirirken, insanlığa da büyük sancılar yaşattığına dikkati çekti.

"Soykırım gibi bir olay asla yaşanmamıştır"

Çok sayıda acı hadiseye tanıklık eden 20'nci yüzyılın en büyük trajedilerinden birinin de Birinci Dünya Savaşı olduğunu belirten Altun, Avrupa'da, Orta Doğu'da, Afrika'da ve Pasifik'te gerçekleşen birçok muharebede 10 milyonlarca asker ve sivilin hayatını kaybettiğini anımsattı.

Bu savaşın, Osmanlı İmparatorluğunu ve milleti de derin şekilde etkilediğini kaydeden Altun, şunları ifade etti:

"Türk, Kürt, Arap ve Ermeni, bütün Osmanlı vatandaşları savaşın sıkıntısını en derinden yaşadı. Osmanlı İmparatorluğu, Çanakkale, Kafkasya, Filistin, Hicaz gibi cephelerde büyük mücadele verdi ve yüz binlerce evladını kaybetti. Bir taraftan da işgalci güçlerin kışkırttığı ayrılıkçı çetelerin içeride gerçekleştirdikleri katliamlarla yüzleşti. Bu Müslüman ahalinin mevcut koşullarını daha da ağırlaştırmıştır. Burada savaş şartlarını fırsat bilen Ermeni çetelerin, Anadolu'da yüzbinlerce sivili katletmiş olmaları, tarihi bir vesikadır. Ermeni çetelerin katliamlarından kurtulmak için binlerce Osmanlı vatandaşı yerini yurdunu terk etmek zorunda kalmıştır. Artık katlanılamaz boyutlara ulaşan vahşeti önlemek adına Osmanlı Devleti tarafından 1915 yılında 'Sevk ve İskan Kanunu' çıkarılmıştır. Söz konusu çetelerin saldırılarının yoğunlaştığı bölgelerdeki Ermeni nüfus, can ve mal emniyetleri sağlanarak geçici olarak yine Osmanlı sınırları içindeki güney bölgelere kaydırılmış ama asla sınır dışı edilmemiştir. Soykırım gibi bir olaysa asla yaşanmamıştır."

Altun, bu adımın, toprak bütünlüğü ve güvenliği için topyekun bir mücadele yürütürken bir anlamda sırtından vurulan Osmanlı'nın başvurmak zorunda kaldığı bir emniyet tedbiri olduğunu vurguladı.

"Kirli siyasi emeller için kullanılmaya çalışılıyor"

Savaş koşullarında sivillerin korunması ve vatan savunması amacıyla gerçekleştirilen "Sevk ve İskan" uygulamasının, bazı Ermeni çetelerin Türklere karşı savaştan da önce başlayan ve daha geniş ölçekte devam eden kitlesel silahlı isyanının bir sonucu olduğuna işaret eden Altun, "Bu toprakların daha önce hiç görmediği bir şiddette devam eden savaş koşullarında yaşanan bu zorunlu yer değişikliğinde, bütün bir coğrafyayı etkileyen açlık, salgın hastalık gibi zorluklarla da mücadele edilmiştir." dedi.

Bu üzüntü verici olayların, Türk, Kürt, Arap, Ermeni, bütün Osmanlı vatandaşlarının makus talihi, bu coğrafyanın ortak acıları olduğunun altını çizen Altun, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Ancak biz biliyoruz ki her bir unsuruyla milletimizin yüzyıllardır bir arada barış ve huzur içinde yaşadığı ortak geçmiş her şeyden daha güçlüdür. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın da ifade ettiği gibi 'Türkler ile Ermeniler yüzyıllarca süren ve insanlığa örnek olan birlikte yaşama kültürü geliştirmişlerdir.' Ancak bu tarihi hakikat kasıtlı şekilde örtbas ediliyor ve sadece 1915 olayları art niyetli odakların suistimalleri ve mesnetsiz iddialarıyla manipüle edilmiş bir şekilde gündeme getirilmeye, kirli siyasi emeller için kullanılmaya çalışılmaktadır. Bir arada yaşama kültürü konusunda tarihin en müstesna örneklerinden birini temsil ediyoruz. Bu anlamda milletimizin ortak geçmişinin unutulmasına asla izin veremeyiz. Aramıza husumet tohumları ekmeye çalışanlara hep birlikte karşı çıkmalıyız. Biz, bu toprakların çocukları yüzyıllardır sevinci de acıyı da paylaştık, paylaşıyoruz. Ancak ortak tarihimizin kötücül bir şekilde siyasallaştırılmasına asla müsaade etmeyiz."

Söz konusu döneme ilişkin tartışmaların, bilimsellikten uzak, tarihi gerçeklerle bir bağı olmayan, ön yargılı bir tavırla bazı parlamentoların kendi iç siyasetlerine alet edilmek istendiğine dikkati çeken Altun, özellikle birçok batılı devletin siyasi bir baskı aracı olarak bu olayları gündeme getirmelerinin, dış politikada etkili bir enstrüman olarak kullanma isteklerinin, Türkiye'ye karşı dayatmacı ve zorba bir düşüncenin yansıması olarak kendisini gösterdiğini, bunun karşılığının olmadığını söyledi.

"Tarihi gerçekler dar çıkarlar için kullanılmamalı"

Altun, 1915 olaylarının tarihin ve bilimin konusu olması gerekirken, bugün üzerinden 100 yıldan fazla zaman geçmiş olmasına rağmen, hala kötücül siyasetin konusu olmaktan kurtulamadığını belirterek, "Bu konu, tarihi ya da bilimsel bir tartışmanın konusu olmayı bir tarafa bırakalım, lobilerin, seçim kampanyalarının bir malzemesi olmaktan, siyasetçiler için bir istikbal, hatta bir geçim kaynağı olmaktan öteye gidememiştir." dedi.

Genel olarak 20. yüzyılın, bütün insanlık için büyük savaşların yaşandığı bir yüzyıl olduğunu hatırlatan Altun, bu savaşların acı tecrübelerinden birçok halkın olumsuz etkilendiğini kaydetti.

Savaşın acı vesikalarını tahrif etmenin, tarihe ve insanlığa yapılan büyük bir haksızlık, bir ihanet olduğunun altını çizen Altun, şunları ifade etti:

"Bu bakış aynı zamanda, tarihsel hafızanın gerçeklikle bağının koparılmasına da neden olmaktadır. 1915 olayları, bir tarihsel vakanın gerçeklikle bağının nasıl koparıldığının ve türlü çarpıtmalarla birlikte Türk toplumuna ve devletine düşmanlık için nasıl kullanıldığının ispatı niteliğindedir. Tarihi gerçekler, siyasi konjonktürün dar çıkarları için kullanılmamalıdır. Sayın Cumhurbaşkanımız, '1915 olaylarını araştırmak için ortak tarih komisyonu kurulması' çağrısı yaptığında, tarihi bir meseleyi siyasetin ve kötü niyetli çevrelerin gölgesinden kurtarmak istemiştir. Bu çağrı hala ortadadır. Bu çağrı hala uluslararası alanda gerçek karşılığını bulamamıştır. Sayın Cumhurbaşkanımız, korkusu olmayan bir milletin lideri olarak bir çağrıda bulunmuştur. Bu çağrı mutlaka karşılık bulmalıdır. Biz, hakikatin yerini bulması için bu çağrının karşılık bulmasını bekliyoruz. Birçok ülke parlamentosunun Türkiye aleyhine almış olduğu 1915 olaylarına ilişkin kararlar, bilimsel veriler ışığında da uluslararası hukuk nazarında da bizim nezdimizde de yok hükmündedir. Bunu Cumhurbaşkanımız defalarca ifade etmiştir. Uydurma bir tarih algısı, hem tarihe hem de insanlığın bütününe yapılmış bir hakarettir."

"Türkiye olarak hakikati savunmaya devam edeceğiz"

"Bu vahamet bugün yalnızca Türkiye Cumhuriyeti'ni tehdit ediyor gibi görünebilir. Ancak siyaset meydanlarında kurban edilmek istenen, ortak bir geçmiş, ortak bir hafıza ve esas itibarıyla ortak bir gelecektir." diyen Altun, buna asla müsaade etmeyeceklerini vurguladı.

Ortak tarihi tahrip eden ve ortak geleceğin önündeki en büyük engeli teşkil eden devlet, lobi ya da diasporalara boyun eğmeyeceklerinin altını çizen Altun, şunları kaydetti:

"Türkiye Cumhuriyeti'nin tarihinden bir endişesi olmadığı gibi komşularıyla ortak geleceğinden de bir korkusu yoktur. Biz, 1915 olaylarını siyasi ajandaları uğrunda saptıran üçüncü tarafların aksine komşularımızla sorunları karşılıklı çözme, bölgede barış ve istikrarı sağlama niyetimizi dün olduğu gibi bugün de muhafaza ediyoruz. Bu noktada bütün gayretimizi ortaya seriyoruz. Ortak tarihimizi kendi kirli tarihlerini aklamak amacıyla çarpıtan odakların da karşısında duruyoruz. Tarihi tahrif eden çabalar, bütün Osmanlı vatandaşlarının o dönem yaşadığı acılara ve hatıralara yapılabilecek en büyük saygısızlıktır. Tarihi çarpıtmaya ve istismar etmeye dayanan hakikat ötesi anlatıların ne bizim ne de hakikatin nazarında bir kıymeti yoktur. Asıl olan, adalet ve hakikatin zihinlerde ve gönüllerde yer etmesi, Türk ve Ermeni halklarının ortak geleceğinin hakikatin ışığıyla aydınlatılmasıdır. Türkiye olarak her zaman hakkı ve hakikati güçlü bir şekilde savunmaya devam edeceğiz."

Bu konferansın, Türk ve Ermeni halklarının huzur ve istikrarına katkıda bulunacağına inandığını belirten Altun, çabalarının, ortaya atılan iftiralara, tarihi gerçeklikleri saptıranlara karşı adil bir hafızayı inşa etmek olduğunu söyledi.

Altun, bu amaçla düzenlenen konferansa katkı sunan tüm kurumlara, konuşmacılara ve konuklara şükranlarını sundu.