Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu (TÜRK-İŞ), 2025-2026 yıllarını kapsayan Kamu Toplu İş Sözleşmeleri Çerçeve Protokolü görüşmelerinde hükümetle uzlaşmaya varılamaması üzerine, resti çekti ve grev kararını resmen uygulamaya koydu. İlk grev ilanı, Türkiye’nin en stratejik kamu kurumlarından biri olan Karayolları Genel Müdürlüğü’ne (KGM) asıldı. Bu adım, işçi hareketinin yeni bir evreye geçtiğini ve mücadelenin artık fiili olarak sahaya taşındığını açıkça ortaya koydu.
Sendika yetkilileri, yalnızca bir başlangıç olduğunu belirttikleri bu grev ilanının, ilerleyen günlerde yaklaşık 500 kamu kurumunu daha kapsayacak şekilde genişletileceğini duyurdu. Böylece Türkiye genelindeki kamu iş yerlerinde emek mücadelesi ciddi bir ivme kazanmış olacak.
İşyerlerinde Bilgilendirme ve Örgütlenme Faaliyetleri Başladı
Alınan grev kararının ardından yapılan resmi açıklamada, grev ilanlarının yasal süreçlere uygun şekilde yayımlanacağı belirtildi. Aynı zamanda iş yerlerinde yoğun bir bilgilendirme ve örgütlenme çalışmasına başlandığı ifade edildi. İşçilerin hem yasal hakları hem de süreçteki yükümlülükleri hakkında bilinçlendirilmesi hedefleniyor.
Grev uygulamasının tarihleri ve kapsamı gibi detayların ise önümüzdeki günlerde kamuoyuyla paylaşılması bekleniyor. Bu süreç, sadece sendikal hakların değil, çalışanların ekonomik ve sosyal taleplerinin de kamuoyunun gündemine taşınacağı bir dönem olarak görülüyor.
Ergün Atalay'dan Sert Çıkış: “Ben Bu Hareketin Buzkıran Gemisiyim”
TÜRK-İŞ Genel Başkanı Ergün Atalay, konuyla ilgili yaptığı açıklamada, hem hükümete hem de sessiz kalan bazı sendikalara sert mesajlar verdi. Özellikle, yetkisini düşüren ve sürece kayıtsız kalan bazı sendika yöneticilerini eleştiren Atalay, "Bize ‘Genel greve çıkın’ diyorlar, günü gelince çıkıyoruz. Bizim dışımızda yetkisini düşüren sendikalar var, grev günü gelmiş ama ağzını açmıyor. 250-300 bin işçisi var ama konuşmuyor" ifadeleriyle tepkisini ortaya koydu.
Kendisini işçi mücadelesinin öncüsü olarak tanımlayan Atalay, "Ben bu ülkede işçi hareketinin buzkıran gemisiyim" diyerek, bu sürecin kolay bir mücadele olmayacağını ama asla geri adım atılmayacağını vurguladı. Bu sözler, sendikal tabanda büyük yankı uyandırdı ve millî bir direnişin işareti olarak değerlendirildi.
Ekonomik Gerçeklerle Yüzleşme Çağrısı
Atalay, artan hayat pahalılığı ve düşen alım gücüne de dikkat çekerek, iktidarın “ekonomi düzeldi” söylemine karşı çıktı. “Sayın Maliye Bakanı geldiğinden bu yana iki yıl geçti. Eskiden bir depo benzin dolduruyordunuz, şimdi üç depo dolduruyorsunuz. Televizyonlarda ‘ekonomi düzeldi’ diyorlar ama siz pazarda hissediyor musunuz?” sorusuyla, toplumun büyük bölümünün ortak duygusunu dile getirdi.
TÜRK-İŞ lideri ayrıca, maaşlara yönelik yapılan eleştirileri de şu sözlerle yanıtladı:
“Diyorlar ki ‘35-40 bin lira alıyorsunuz, çok büyük para.’ Yazıklar olsun. Kira 25 bin lira, limon 25 lira, su 80 lira, lahmacun 350 lira. ‘Biz ne dersek o olacak’ diyorlar. Öyle yağma yok!”
Bu ifadeler, sadece ekonomik çarpıklıkları gözler önüne sermekle kalmadı, aynı zamanda milyonlarca çalışanın geçim sıkıntısını ve adaletsizliğe karşı öfkesini de yansıttı.
